Friday, July 31, 2009

ALTINÇAĞ (Turkish)

GİRİŞ

Ahir zaman kavramı pek çok insan için tanıdık bir kavram olmayabilir. Bu nedenle öncelikle bu kavramı kısaca açıklamakta yarar var. Ahir zaman, "son dönem" anlamına gelir ve İslam'a göre kıyamete yakın bir zamanda, Kuran ahlakının hakim olacağı ve dinin insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemi ifade eder.

Bu dönemde insanların huzur ve güven içinde yaşayabilmeleri için gereken her türlü şart mevcut olacaktır. Önceki dönemlerde yaşanan her türlü sıkıntının yerini bolluk, bereket ve adalet alacaktır. Ahlaksızlıklar, sahtekarlıklar, dejenerasyonun her türlüsü ortadan kalkacaktır. Bu dönem, tüm inanan insanların asırlardır özlemini duydukları, İslam ahlakının hakim olduğu kutlu bir dönemdir.

Peygamberimizin hadislerinde ahir zamanı açıklayan detaylı anlatımlar yer almaktadır. Onun ardından pek çok İslam büyüğü de ahir zaman hakkında çok önemli açıklamalar yapmışlardır. Bu anlatımlara bakıldığında ahir zamanın, dünyanın önce büyük bir bozulma ve karmaşa yaşadığı, ancak sonradan gerçek dinin yaşanmasıyla kurtuluşa kavuştuğu, çok büyük bir bolluk ve bereketin yaşandığı, teknolojinin tüm nimetlerinin insanların hizmetine sunulduğu, bilimde, tıpta çok büyük ilerlemelerin kaydedildiği ve çok üstün bir sanat anlayışının yaşandığı bir dönem olduğu görülür.

Ahir zamanın ilk dönemlerinde, dünya Allah'ı inkar eden bir takım felsefi sistemler nedeniyle dejenere olacaktır. İnsanlık yaratılış amacından uzaklaşacak, bunun sonucunda büyük bir manevi boşluk ve ahlaki bozulma yaşayacaktır. Büyük felaketler birbirini izleyecek, savaşlar, acılar yaşanacak ve insanlık "nasıl kurtuluruz" sorusunun cevabını arayacaktır. Ancak Allah, ahir zamanın bu büyük karmaşası içindeki insanları kurtaracak ve onları kutlu bir döneme ulaştıracaktır. Aslında böyle bereketli bir dönem Kuran ahlakını yaşayan her topluluk ve her dönem için geçerlidir. Allah, korkup sakınan ve Kuran'da bildirdiği emirlerine titizlikle uyan kullarına her zaman çok büyük nimetlerle karşılık vermiş, onları bolluk içinde yaşatmıştır.

Bu anlattıklarımız, Peygamberimiz tarafından 14 asır önce söylenmiş sözlerde ve pek çok İslam büyüğünün yazılarında detaylı olarak anlatılmaktadır. Bu kaynakların bize doğru olarak ulaşıp ulaşmadıklarından, örneğin Peygamberimizin bu konudaki hadislerinin gerçekte onun tarafından söylenmiş sözler olduğundan kuşku duymanın ise gereği yoktur. Çünkü bize bu konuda yol gösteren önemli bir gerçek vardır. Hadislerde ahir zaman hakkında detaylı tasvirler yapılmakta, her konu çok ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Bu ayrıntıların bundan 14 asır önce bu kadar kapsamlı bir şekilde açıklanmış olması ve belirli bir dönem içinde art arda bunların gerçekleşmesi son derece mucizevi bir durumdur. Ve bu sözlerin kaynağının doğruluğu konusundaki tüm şüpheleri ortadan kaldırır.

Kaldı ki, İslam ahlakının dünyaya egemen olması ya da Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne dönüşü gibi ahir zamanla ilgili bazı bilgiler, doğrudan Kuran'da haber verilmektedir ve dolayısıyla doğrulukları kesindir. Allah ayetlerinde inanan kullarına, İslam ahlakının yeryüzünde hakim olacağını müjdelemektedir:

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar.

Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)


KURAN'DA İSLAM AHLAKININ DÜNYA HAKİMİYETİNE İŞARET EDEN AYETLER

Kuran'da İslam ahlakının dünya hakimiyetine işaret eden pek çok ayet bulunmaktadır. Bu ayetler Peygamberimizin Altınçağ'ı tarif eden haberleriyle çok büyük paralellikler göstermektedir. Böyle bir olay bugüne kadar gerçekleşmediğine göre, Kuran ayetlerinde haber verilen geniş çaplı hakimiyetin, Peygamberimizin haber verdiği ahir zamana işaret ettiği de son derece açıktır. Kuran ahlakına sahip kulların güç ve iktidar sahibi kılınmasıyla ilgili ayetlerden bazıları şunlardır:

Allah, yazmıştır: "Andolsun, ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)

Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saf Suresi, 8-9)

Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor. Müşrikler istemese de O dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur. (Tevbe Suresi, 32-33)

Allah, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir. (Yunus Suresi, 82)

Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah'a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir. (Rad Suresi, 42)

Andolsun, sizden önceki nesilleri, resulleri kendilerine apaçık deliller getirdiği halde, zulmettikleri ve iman etmeyecek oldukları için yıkıma uğrattık. İşte biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğu böyle cezalandırırız. Sonra, nasıl yapıp-davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık. (Yunus Suresi, 13-14)

Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın, katıksızca iman edenlerin yeryüzüne mirasçı kılınacakları da Kuran'ın pek çok ayetinde vurgulanan ilahi bir kanundur:

Andolsun, biz Zikir'den sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık. (Enbiya Suresi, 105)

"Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana ve tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır)." (peygamberler) Fetih istediler, (sonunda) her zorba inatçı bozguna uğrayıp -yok oldu- gitti. (İbrahim Suresi, 14-15)

Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir." dedi. Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa:) "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi. (Araf Suresi, 128-129)

Andolsun, sizden önceki nesilleri, resulleri kendilerine apaçık deliller getirdiği halde, zulmettikleri ve iman etmeyecek oldukları için yıkıma uğrattık. İşte biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğu böyle cezalandırırız. Sonra, nasıl yapıp-davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık. (Yunus Suresi, 13-14)

Hayır, biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 18)


ALTINÇAĞ

Peygamberimizden aktarılan pek çok hadiste, yeryüzünde İslam ahlakının hakim olacağı bir dönemin yaşanacağına işaret edilmektedir. İşte ahir zaman olarak bahsettiğimiz dönem Kuran ahlakının hakim olacağı bu dönemdir. "Altınçağ" ismiyle de bilinen bu dönem, hadislerden de anlaşılacağı üzere yarım yüzyıldan fazla sürecek "Asr-ı Saadet" benzeri bir devir olacaktır. Peygamberimizin bu devri tasvir ederken cennet benzeri özelliklerle anlatması sebebiyle bu devreye "Altınçağ" ismi verilmesine neden olmuştur.

Her çeşit ürün ve mal bolluğu, emniyet, güven ve adaletin temini, huzur ve saadet, her türlü teknolojik gelişmenin insanların rahatı, konforu, neşesi ve huzuru için kullanılması, ihtiyaç içinde olan kimsenin kalmaması, isteyene istediğinden sayılmadan, kat kat fazlasıyla verilmesi, bu devrin belli başlı özelliklerindendir. Hadis-i şeriflerde o dönemde "silahların susacağı"nın bildirilmesi, bu devirde yeryüzünün barışla dolacağının müjdesidir. Altınçağ'da, önceden aralarında husumet olan halklar arasında çok büyük bir kardeşlik yaşanacak, her türlü kavganın yerini barış, dostluk ve sevgi alacaktır.

Teknolojik gelişmeler ahir zamanın bu devresinde doruğa ulaşacak, insanlar teknolojinin bütün nimetlerinden alabildiğine faydalanacaklardır. Tıpta, tarımda, iletişimde, sanayi teknolojisinde, ulaşımda çok büyük gelişmeler yaşanacak, sürekli yeni buluşlar yapılacaktır. Her yeni buluş bir başkasına öncülük edecek, gelişme ler çok büyük bir hız kazanacaktır.

Sanatta çok büyük ilerlemeler kaydedilecek, müzikte, tiyatroda, resimde birbirinden güzel eserler ortaya çıkacak, Allah'a olan imanın insanlara verdiği geniş ufuk ve derin düşünce, tüm sanat dallarına öncülük edecektir. İnsanlar Altınçağ'da hayatlarından o kadar memnun olacaklardır ki; bir hadisin ifadesine göre "zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmayacaklar, bu güzelliklerden daha fazla yararlanmak için Allah'tan ömürlerinin uzatılmasını" isteyeceklerdir. Peygamberimizin bir diğer sözünde ahir zamandaki ortam şu şekilde tarif edilir:

… Küçükler keşke ben büyük olsaydım, büyükler de keşke ben küçük olsaydım diye temenni ederler... İyi insanların iyiliği artar, kötülere karşı bile iyilik yapılır." 1


ALTINÇAĞ'DA GÖRÜLMEMİŞ BİR BOLLUK OLACAKTIR

Altınçağ, ürünlerde ve mallarda çok büyük bolluk ve bereketin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde ihtiyacı olana istediğinden kat kat daha fazlası verilecek, en ufak bir sıkıntı, yokluk, açlık yaşanmayacaktır. Yeryüzündeki tüm zenginlikler ortaya çıkacak, geliştirilen yeni tarım teknolojileri sayesinde topraktan her zamankinden çok daha fazla ürün elde edilecektir. İman eden, Allah yolunda hizmet eden kişilerin bu uğurda yaptıkları her türlü güzelliğin karşılığı hem dünyada, hem de ahirette kat kat verilecektir. Hayatın her anında yaşanan bolluk ve bereket, İslam ahlakını yaşayan müminlere Allah'ın verdiği bir güzellik olacaktır. Her yaptıkları iş onlara büyük bir zenginlik olarak geri dönecektir. Allah, bir ayetinde Müslümanların mallarından Kendi rızası için infak ettiklerinde karşılık olarak bulacakları bereketi şu şekilde belirtir:

Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir.

Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 261)

Bu dönemde ürünlerde ve mallarda o zamana kadar görülmemiş bir bolluk olacağı, bu ürünlerin sayılıp, ölçülmeden her isteyene dağıtılacağı pek çok hadis-i şerifte de bildirilmektedir:

Benim ümmetim o devirde öyle bir refah bulacak ki, o güne dek onun mislini kesinlikle bulmamıştır. Yer yemişini (gıda ürünlerini) verecek ve insanlardan hiçbir şey saklamayacak (vermemezlik etmeyecek)tır. Mal da o gün çok birikmiş olacaktır. 2

Resulullah buyurdu ki: "Ümmetimin sonunda bir halife gelecek, malı adetle saymayacak, avuçla avuçlayacaktır." 3

O zaman ümmetim, iyisi kötüsü hepsi de mislini görmedikleri nimetlerle nimetlenir. Allah onlara, bol yağmur gönderir. Arz nebattan bir şey saklamaz. Mal hakir olur. 4

…Gökyüzü yağmurundan hiçbir şeyi esirgemeyecek ve cömertçe bol yağdıracak. Yeryüzü ve bitkilerinden hiçbirini eksik bırakmayacak ve muhakkak onları kemali ile bitirip ortaya çıkaracaktır. Hatta yaşayanlar (kendilerinde bulunan nimetleri görmeleri için) ölülerin de hayatta olmalarını temenni edeceklerdir. 5

…Ümmetin gerek iyileri ve gerekse de kötüleri, misli asla görülmemiş şekilde, pekçok nimetlere sahip olacaktır. Çok yağmur yağmasına rağmen bir damlası bile boşa gitmeyecek, toprak bir tek tohum istemeden verimli ve bereketli olacaktır. 6

Resul-i Ekrem efendimiz şöyle buyurdu: "Ümmetimin sonunda öyle bir devlet reisi olacak ki avuç avuç mal ve para avuçlayacak ve bu malı adet olarak ihata edip saymayacaktır." 7

Mehdi insanlara malı ve eşyayı dağıtırken, saymadan bol bol verecektir. 8

…Yeryüzü içindeki hazineleri dışarıya fırlatacaktır. 9

… Arz, içerisinde gizlediği bütün zenginliklerini, altından ve gümüşten sütunlar halinde dışarı atacak. 10


BOLLUK NASIL SAĞLANABİLİR?

İnsanlar bir ölçek buğday ektiklerinde karşılığında yedi yüz ölçek bulacak... İnsan birkaç avuç tohum atacak, 700 avuç hasat edecektir... Çok yağmur yağmasına rağmen bir damlası bile boşa gitmeyecek. 11

Bu rivayette ahir zamanda modern tarıma geçilmesi, yeni üretim tekniklerinin geliştirilmesi, tohum ıslahı çalışmaları ve yağmur sularının yeni barajlar, göletler yapılarak değerlendirilmesi sonucunda oluşacak üretim artışına dikkat çekilmektedir.

Nitekim günümüzde teknoloji çok büyük bir hızla gelişmekte, ürünlerin hem kalitesinde hem de üretim miktarında çok fazla artırıma gidilebilmektedir. Özellikle de genetik biliminde yaşanan çok hızlı gelişme, teknolojinin her türünde olduğu gibi tarım teknolojisinde de büyük bir devrim yaşatmaktadır. Kuşkusuz gün geçtikçe bu verimlilik de giderek daha çok artacak ve Altınçağ'da en üst noktasına ulaşacaktır.

O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden rızık çıkardı. Öyleyse (bütün bunları) bile bile Allah'a eşler koşmayın.
(Bakara Suresi, 22)


ÜRÜNLERDE YAŞANACAK OLAN GELİŞMELER

Ahir zamanda teknoloji alanındaki her gelişme hiçbir ayrım gözetmeden tüm insanların yararına kullanılacaktır. Şu an sadece belirli zümreler ya da toplumlar teknolojinin sağladığı kolaylıklardan, güzelliklerden ve imkanlardan faydalanabilirken, Altınçağ'da tüm dünya halkları, ırk, yaş, cinsiyet, dil farkı gözetilmeden, eşit bir şekilde teknolojiden istifade edebileceklerdir. Zengin olan da fakir olan da bu nimetlerden aynı oranda faydalanabilecek, kimse ayrıcalıklı olmayacaktır. Hiçbir insan açlık, sefalet çekmeyecek, çok büyük bir bolluk ve bereket içinde yaşayacaktır. Bu bolluğun sağlanması için de eldeki tüm teknolojik imkanlar kullanılacak, sağlıklı, lezzetli, dayanıklı, ucuz ve çok bol ekin veren bir tarım sistemine geçilecektir. Bu konudaki teknolojik gelişmelerin neler olabileceği günümüzün bilimsel gelişmeleriyle de yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Özellikle de genetik alanında yapılan çalışmalar Altınçağ'da yaşanacak olan bolluk ve bereketin birer habercisidir.

Genetik bilimi bitkisel ve hayvansal besin üretim alanlarında çok geniş bir uygulama alanına sahiptir. Bitkilerin genetik şifrelerinde, yani DNA'larında, hastalığa sebep olan özelliklerin iyileştirilmesi, kalitenin ve dayanıklılığın artırılması yavaş yavaş mümkün olabilmektedir. Sağlıklı bir ürünün iyi ve kaliteli hammaddelerden elde edilebileceği düşünülürse, bu yöntemlerle soğuğa, sıcağa ve fazla tuza dayanıklı bitkilerin üretilmesi sağlanıp, tarım alanında çok köklü bir yenilik olacaktır. Bu şekilde herhangi bir üründeki protein ya da vitamin oranlarının artırılması, DNA parçaları aktarılarak sağlanabilecektir. Aynı yöntem kullanılarak hastalıklara, zorlu iklim şartlarına ve zararlı haşarelere dayanıklı bitkiler elde etmek üzere çalışmalar devam etmekte ve çok hızlı sonuçlar alınmaktadır. Tohumlar üzerinde yapılan bu genetik çalışmalarla her türlü zararlı etki azaltılmaya çalışılmakta, önceden sadece belli mevsimlerde yetişen bitkilerin dört mevsimde de yetiştirilebilmesine çalışılmaktadır. Tüm bu çalışmaların sonuçlanması tarım alanında çok büyük bir bolluğun ve bereketin habercisi olacaktır. Ahir zamanda İslam ahlakını hakim kılacak olan samimi Müslümanlar, ürünlerde yaşanan bu bolluğu insanlar arasında adaletle dağıtacaklar, her isteyene istediğinden saymadan misliyle vereceklerdir. Allah bu üstün ahlakı gösteren tüm kullarını her dönemde çok büyük bir bolluk içinde yaşatmıştır, onları dünyada ve ahirette çok büyük nimetlerle müjdelemiştir. Bu müjde Nahl Suresi'nde bildirilmektedir:

Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)

Genetik bilimi gibi diğer bilimsel çalışmalar da meyve, sebze gibi her türlü yiyeceğin bozulup, çürümeden daha uzun süre dayanır hale getirilmesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Ahir zamanda yaşanacak olan bolluğun bir işareti de ürünlerin uzun süre bozulmadan dayanabilmesi, saklanabilmesi, içlerindeki her türlü zararlı maddelerden arındırılması olacaktır. Bu konuda, teknoloji alanında çok büyük gelişmeler yaşanmakta, yeni yöntemler ortaya çıkmaktadır. Işınlama, yüksek ısı, yüksek basınç ve genetik çalışmalar bu ürünlerin bozulmalarına yol açan bakterilerin etkisiz hale getirilmesini ve böylece aylarca bozulmadan saklanabilmesini sağlayabilmektedir. Örneğin yiyeceklerin gamma ya da elektron ışınlanmasıyla, bozulmasına ve çürümesine yol açan bir takım mikropların, bakterilerin, böcek yumurta ve kurtlarının azaltılması ya da tamamen yok edilmesi mümkün olmaktadır. Işın dozajına göre elde edilen sonuç da değişmektedir. Dayanıklılığın sağlanmasının yanında besin zehirlenmelerinin de önüne geçmek bu şekilde mümkün olabilmektedir. Bu işleme tabi tutulmuş yiyecekler doğal yapısındaki tadını, tazeliğini, lezzetini ve rengini aslına çok yakın bir şekilde koruyabilmekte, doğal sıvılarını da kaybetmemektedir. Işınlanan bir çilek aylarca bozulmadan buzdolabında saklanabilmekte, bir patates filizlenmeden aylarca dayanabilmektedir. Bu yolla, israfın engellenmesi, eldeki tüm zenginliğin en iyi şekilde kullanılması mümkün olabilecek, çürümelerin, bozulmaların önüne geçilebilecektir.

Henüz denenme aşamasında olan ve çok kısıtlı alanlarda uygulamaya geçen tüm bu teknolojik gelişmeler, ahir zamanda yaşanacak olan bolluk ve bereketin sağlanmasında kuşkusuz çok etkili olacaklardır. Bu sayede eldeki imkanlar en iyi şekilde kullanılacak, israf ve iş gücü en aza indirilecek, insanlar çok dayanıklı, kaliteli ve çok bol üretim yapabilecekler. Altınçağ'da tüm bu teknoloji yeryüzündeki insanların faydasına kullanılacak, nimetler insanlar arasında adaletli bir şekilde paylaştırılacaktır. Ülkeler, ırklar, topluluklar arasında hiçbir ayrım gözetilmeyecektir. Birbirinden kilometrelerce uzakta yaşayan ya da kültürel açıdan aralarında hiçbir benzerlik bulunmayan halklarda da aynı eşit dağılım ve adaletli yönetim hakim olacaktır. Yeryüzündeki bu cennete benzer ortamı sağlayacak olan da, Kuran ahlakının gerçek anlamda yaşanacak olmasıdır. Allah'tan korkup sakınan, her yaptığı işte Allah'a yönelip dönen samimi Müslümanların adil yönetimi, dünya üzerinde çok büyük bir güven, huzur ve bereket oluşturacaktır.


ÇÖLLERİN YEŞERTİLMESİ

Ahir zamanda ürünlerde yaşanacak olan bolluğa işaret eden bir başka teknolojik gelişme de çöllerin yeşertilmesidir. Dünyada kara parçalarının yüzde kırk üçünü çöllerin oluşturduğu düşünülürse, bu konunun tarım teknolojisi için ne kadar büyük bir önem taşıdığı daha kolay anlaşılır. Günümüzde suyun verimsiz çöl topraklarına kadar ulaştırılmasıyla, en kurak topraklarda bile üretim yapılabilmektedir. Eğer bu yüksek teknoloji tüm çöllere uygulanırsa, kıtlığın eşiğinde olan pek çok ülke çok verimli ekim alanlarına kavuşacaktır. Tabi bunun için çok büyük bir teknoloji gerekmektedir.

Çöllerin yeşertilmesine bir işaret de, Peygamberimizin "...yer namına ne varsa hepsi ekilecek" şeklindeki hadisidir. (Kıyamet Alametleri, s.255) Dünyadaki kara parçalarının %43'ünü çöllerin oluşturduğu düşünülürse, çöllerin yeşertilmesinin kıtlık çeken ülkeler için ne kadar büyük önem taşıdığı daha iyi anlaşılır.

Çöl bölgelerinde tarım yapılabilmesi için sulama konusunun çözülmesi gerekir. Bunun için üzerinde çalışılan teknolojilerden biri bilgisayar kontrolünde yapılan sulamadır. Bu teknolojiyle su akışı yönlendirilmekte ve suyun israf edilmesi engellenmektedir. Altınçağ'da tüm bu teknolojiler insanların hizmetine verilecektir

Çöllerin yeşertilmesi konusunda başka bir araştırma konusu ise topraksız tarımdır. Altınçağ'da hiç toprak olmadan yapılacak olan tarım, özellikle de iklim koşullarının elverişsiz olduğu düşük gelirli bölgeler için çok büyük bir önem teşkil edecektir. Üstelik bunun için bölgedeki su koşulları da önemli değildir. Şu an dünyanın çok kısıtlı bölgelerinde uygulamaya geçirilen "Hydroponics" ismini taşıyan bu teknoloji ile çok verimsiz çöl ortamlarında dahi sebze üretimi yapılabilecek, kuraklık ve sefalet yaşayan bölgeler bolluk ve bereketle dolacaktır. Su içinde meyve ve sebze üretimi yapılmasının pek çok avantajları arasında bitkinin ihtiyaç duyduğu mineralin istendiğinde üretici tarafından eklenebilmesi, suda ve toprakta bulunan mikropların olmaması sayılabilir.


Çöl bölgelerinde tarım yapılabilmesi için sulama konusunun çözülmesi ve ekim yapılabilir toprakların sağlanması gerekir. Bunun için üzerinde çalışılan teknolojilerden biri bilgisayar kontrolünde yapılan sulamadır. Bu teknolojiyle su akışı doğrudan bitkilerin kök bölgelerine yönlendirilmekte, tek bir damla suyun bile israf edilmesi engellenmektedir. Her türlü suyun arıtılarak kullanıma geçirilmesi de çöl tarımında çok önemli bir yer tutar. Bunun için sel ve deniz sularının çok hızlı bir şekilde kullanıma geçirilmesi de tarım teknolojisinin temelini oluşturmaktadır. Bu şekilde çok geniş bir su kaynağı sağlanmış olacak ve ülke ekonomilerine çok büyük bir destek sağlanacaktır. Peygamber Efendimiz hadislerinde suyun çok verimli şekilde kullanılmasına da işaret etmiştir:

…ümmetin gerek iyileri ve gerekse de kötüleri, misli asla görülmemiş şekilde, pekçok nimetlere sahip olacaktır. Çok yağmur yağmasına rağmen bir damlası bile boşa gitmeyecek, toprak bir tek tohum istemeden verimli ve bereketli olacaktır. 12


Teknolojinin tarım alanında yapacağı katkılardan biri de uyduların yardımı olacaktır. Uydular aracılığıyla anı anına izlenebilen tarımsal alanlarda, her türlü sarar karşı çok önceden önlem alma imkanı doğacaktır. Hem iklim şartları, hem yeraltındaki mineral ve su kaynakları, hem de zararlı bitki ve haşereler uydu aracığıyla çok yakından izlenecek, mahsule zarar vermeden önce gereken tedbirlen alınacaktır.

Günümüzde uydu teknolojleriyle tarım alanlarının kontrolü Amerika'nın bazı eyaletlerinde uygulamaya geçmiş ve çok olumlu sonuçlar alınmıştır. Genetik çalışmalar sonucunda vitamin oranı yüksek, uzun gelişmiş ürünler elde edilecektir.



HAYAT PAHALILIĞI VE DARLIK YILLARI BİTER

Daha önce de söylediğimiz gibi "Altın Çağ" olarak da adlandırılan bu devirde çok büyük bir zenginlik ve refah yaşanacaktır. İhtiyaç içinde olana istediğinden kat kat fazlası verilecek, hiçbir şey sayılıp ölçülmeyecektir. Bundan önceki devrin özelliği ise, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı ve darlık yılları olmasıdır. Bu dönemde fakirler daha da fakirleşirken, zenginlerin malı mülkü katlanarak artmaktadır. Hadislerde de ahir zamanın bu özelliği vurgulanır:

Fakirler çoğalacak. 13

Allah dinden uzaklaşan insanlara açlık ve sefalet gibi belaları bir uyarı olarak isabet ettirmektedir. Oysa büyük sıkıntı ve zorluk içinde yaşayan bu insanlar eğer, iman etmiş olsalar, sıkıntılar ardından bir kolaylık bulacaklardır. Gerçekten de Allah iman eden ve kendi yolunda çalışan, şevkle hizmet eden Müslümanlara çok büyük bir zenginlik, refah ve mutluluk yaşatırken, inkar edenlere de bu inkarlarından dolayı çok büyük bir sıkıntı yaşatmaktadır. Allah insanların nankörlük ettikleri dönemlerde, onlara lütuf olarak verdiği nimetleri ellerinden almakta, onları açlık ve korkuyla imtihan etmektedir. Bu İlahi adalet, bir ayette şöyle haber verilir:

İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine taddırmaktadır. (Rum Suresi, 41)

Kuran'da nankörlükleri sonucunda Allah'tan kuraklık ve ürün kıtlığına uğratılan Firavun ve çevresi örnek olarak verilir. Firavun çok büyük bir zenginlik ve mülk içindeyken Allah tarafından bir hatırlatma olarak ürün kıtlığıyla denenmiştir:

Andolsun, biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık. (Araf Suresi, 130)

Kuran'da aktarılan diğer pek çok kıssada inkarcı kavimlerin bu özellikleri üzerinde durulur:

Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük etti, böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı. (Nahl Suresi, 112)

Allah inkarcılara yaşattığı geçim sıkıntısının gerçek sebebini bir ayette şöyle bildirmektedir:

Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır... (Taha Suresi, 124)

Uyarıcıların sözlerine kulak vermeyen ve inkarda direten topluluklar her zaman için çok büyük bir sıkıntıyla karşılık görmüşlerdir. Oysa hadislerde bildirildiği ve Kuran ayetlerinde haber verildiği gibi Müslümanlar imanlarının karşılığı olarak büyük nimetlerle ödüllendirilirler. Ayrıca Peygamber Efendimiz de özellikle ümmetinin son döneminde, yani ahir zamanda Müslümanların büyük bir bolluk içinde yaşayacaklarını haber vermiştir:

… Öyle bir zaman gelecek ki o zamanda kişi (ayırdığı) altın sadakasıyla (taraf taraf) dolaşacak da sonra elinden sadakasını alacak hiçbir (fakir) kimse bulamayacak. 14

…O zaman ümmetim nimetlenecek, hayvanlar bolluk içinde ve arzın nebatatı çok fazla olacak…. 15

… Muhakkak ki o zamanda mal çoğalıp su gibi akacak da, onu hiçbir kimse (tenezzül e dip) kabul etmeyecektir


TEKNOLOJİDE BÜYÜK İLERLEMELER GÖRÜLECEK

İçinde yaşadığımız yüzyıl, özellikle de son çeyreği, teknolojinin gelişimi açısından dünya tarihinde görülmemiş bir hıza sahne olmuştur. Bundan 100 sene önce ismi bile bilinmeyen pek çok teknolojik araç hayatımızın vazgeçilmez parçaları haline gelmiştir. Hatta bundan 10 sene önceki teknoloji ile günümüzdeki teknoloji arasındaki fark hayal edilemeyecek boyutlara ulaşmıştır. Şu anki gelişmeler bize Altınçağ'da yaşanacak olan ilerlemeler hakkında da çok önemli işaretler vermektedir.

AHİR ZAMANDA TEKNOLOJİDE YAŞANACAK HIZ

20. yüzyılın son yirmi yılı teknolojinin gelişimi açısından Dünya tarihinde görülmemiş bir hıza sahne olmuştur. Yıllar önce varlığından bile haberdar olunmayan pek çok teknolojik alet, insan hayatının "olmazsa olmaz" parçaları haline gelmiştir. Örneğin 1980 tarihli dergilerde uzay teknolojisi olarak nitelendirilen cep telefonları günümüzün en yaygın iletişim aracı halini almıştır. Bilim ve teknoloji alanında yaşanan bu hızlı gelişme, Kuran ahlakının hakim olacağı Altınçağ'da yaşanacak olan büyük ilerlemeler hakkında da bizlere bir fikir vermektedir.


Tarihte ilk ses kaydı 1877 yılında Thomas Edison tarafından yapılmıştır. Son 20 yılda yaşanan gelişmeler ise gerek ses kalitesinde gerekse şiddet ve kayıt sisteminde mükemmeli yakalamayı hedelemektedir.



20. yüzyıldaki en büyük gelişme hiç kuşkusuz bilgisayar teknolojisinde yaşanmıştır. İlk bulunduğu dönemde çok hantal bir görünüme sahip olan bilgisayarlar, özellikle de son 20 yılda internet teknolojisinin de katkısıyla çok hızlı bir gelişme göstermiştir. Tıptan eğitime, bilimden günlük hayata kadar insan hayatında çok önemli bir yer edinen bilgisayarlar, beraberinde çok büyük kolaylıklar ve yenilikler de getirmiştir.






1960'lara kadar sadece siyah-beyaz görüntülü olan televizyonlardan özellikle de son 20 yıl içinde çok büyük bir gelişme gösterilmiştir. Görüntü ve ses kalitesi artmış, üç boyutlu televizyonların kullanımageçmesi için çalışmalar hızlanmıştır.




Graham Bell'in ilk telefonu bulmasının ardından iletişim konusunda çok hızlı gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle de cep telefonunun bulunmasından sonraki 20 yıl içinde iletişim çok büyük bir hız kazanmıştır. Cep telefonundan görüntülü telefonlara geçiş sadece birkaç on yıl içinde gerçekleşmiştir.



Altınçağ'da teknolojide yaşanacak olan ilerlemeler, insanların hayatlarında çok büyük bir konfor ve kolaylık sağlayacaktır. Eskiden sadece hayal edilebilen pek çok yenilik, teknolojinin gelişmesi sayesinde hayatın her anına yayılacaktır. İnsanlar evlerinde, işlerinde, okullarında bu gelişmeler sayesinde çok büyük kolaylıklar yaşayacak, rahat, eğlenceli ve zevkli ortamlara kavuşacaklardır. Ev hayatında bilgisayarların kullanılması insanlara hız kazandıracaktır. Örneğin her türlü alışveriş, ağır işler, güvenlik, ısıtma, havalandırma, elektrik, acil durum sistemleri bilgisayarlar aracılığıyla kontrol edilecek, robotlar çoğu işte insan gücünün yerini alacaktır. İnsanlar evlerinde otururken ya da televizyon izlerken tüm işlerini robotlar sayesinde, otomatik işlemlerle halledebileceklerdir. Evlerin temizlenmesi, bozuk olan her türlü aletin onarılması, hareketli mikroçipler sayesinde evdeki toz ve akarların tamamen ortadan kaldırılması, bilim adamlarının gelecekte robotlarla halletmeyi planladığı konuların başında gelmektedir. Altınçağ'da tüm bu planlar gerçekleşecek, insanların vaktini alan her türlü iş teknolojik aletler tarafından halledilecektir.

Teknoloji dünyanın tüm güzelliklerini insanların önüne serecek, üç boyutlu ortamlarda, sanal televizyonlarla pekçok yeri gezmelerini, eğlencelere katılabilmelerini, zeka geliştirecek oyunlarla oynayabilmelerini mümkün kılacaktır. İnsanlar sanal ortamlarda pek çok tecrübeyi önceden edinebilecek, kendilerini geliştirebilecek ve eksikliklerini giderebileceklerdir.

Eğitim sistemi bilgisayar ve internet teknolojisinin gelişmesi ve daha geniş bir alana yayılmasıyla çok köklü bir değişim gösterecektir. Çocukların ev ortamından tüm eğitimlerini takip etmeleri sağlanacaktır. Bunun yanında okuma ve ezber ağırlıklı eğitim yerine, çocukların sanal ortamda deneyim kazanarak, bizzat uygulayarak ya da internet televizyonları aracılığıyla görsel olarak öğrenebilecekleri bir sistem hayata geçirilecektir. Günümüzde sadece çok kısıtlı alanlarda uygulanan sanal ortamda eğitim, insanlara çok büyük bir kolaylık sağlamakta, tecrübe kazanılmasına imkan tanımaktadır. Örneğin, pilot eğitimi sırasında kullanılan sanal uçaklarda pilotlar her türlü kazaya, hava şartına, teknik hatalara karşı tecrübe kazanmaktadır. Altınçağ'da bu şekilde bir eğitim tüm iş dallarında ve eğitimde hayata geçecek, bu şekilde pekçok hatanın, eksikliğin önüne geçilebilecektir.

Altınçağ'da eğitim alanında yaşanacak olan bu köklü değişimin en önemli özelliği ise bu tip gelişmelerden tüm dünya halklarının adil bir şekilde faydalanmasını sağlamak olacaktır. Her dönemde olduğu gibi Altınçağ'da da, Kuran ahlakına uyan insanlar layık oldukları tüm güzelliklere, konfora ve kolaylıklara kavuşacak, bolluk ve bereket içinde yaşayacaklardır.


ULAŞIMDA YAŞANACAK GELİŞMELER

Altınçağ'da teknolojik alanda yaşanan gelişmeler yeni enerji kaynaklarının kullanımına imkan sağlayacaktır. Böylece ulaşım araçlarında kullanılan ve hava kirliliğine neden olan fosil yakıtların yerini, kalıntı bırakmayan güneş ya da rüzgar enerjisi gibi yakıtlar ya da elektrik alacaktır. Bu şekilde araçların insanlara verdikleri tüm rahatsızlıklar da ortadan kaldırılacaktır.

Altınçağ'da ulaşım teknolojisinde yaşanan gelişmeler insanların rahatını, güvenliğini ve konforunu sağlayacak, zaman kaybını en aza indirecektir. Yeni yapılan yollar ve araçlarla kaza riski en aza indirilecek, bunun için gereken her türlü önlem alınacaktır.

Ulaşımın büyük bir bölümü yeraltından olacak, bu şekilde görüntüyü bozan her türlü ayrıntı ortadan kaldırılmış olacaktır. Bunun sonucunda trafik sorunu da ortadan kalkacak, çok daha güzel ve estetik bir ortam oluşacaktır. Ulaşım araçlarında kullanılan ve hava kirliliğine neden olan yakıtların yerini kalıntı bırakmayan güneş ya da rüzgar enerjisi gibi yakıtlar ya da elektrik alacak. Böylece bu şekilde oluşan rahatsızlıklar engellenecektir.

Ses hızını aşan uçaklarda, trenlerde ve diğer çok gelişmiş ulaşım araçlarında insanların ihtiyaç duyabileceği her türlü konfor bulunacaktır. Altınçağ'daki tüm bu teknolojik gelişmeler maddi imkanı olan belli bir kesimin kullanabildiği araçlar olmaktan çıkıp, tüm insanların kullanımına sokulacaktır. İslam ahlakının yaşandığı bu dönemde herkese aynı güzellikler, aynı imkanlar eşit olarak dağıtılacak, insanlar arasındaki ayrımlar kesin olarak ortadan kalkacaktır.


Ulaşımın büyük bir bölümü yeraltından olacak, bu şekilde görüntüyü bozan her türlü ayrıntı ortadan kaldırılmış olacaktır. Bunun sonucunda trafik sorunu da ortadan kalkacak, çok daha güzel ve estetik bir ortam oluşacaktır.

Buharlı trenlerden ses hızındaki trenlere geçiş çok hızlı olmuştur. Fakat Altınçağ'da ulaşım alanındaki hedeflerin başında hızın yanında insanların güvenliği, rahatı ve konforu olacaktır


İLETİŞİM ALANINDA YAŞANACAK OLAN GELİŞMELER

Altınçağ'da yaşanacak olan gelişmelerden biri de iletişim alanında olacaktır. O dönemde dünyanın dört bir yanındaki insanlarla çok hızlı ve çok çabuk haberleşme sağlanabilecek, bilgi alışverişinde bulunulacaktır. Özellikle de uyduların haberleşme alanında sağladığı kolaylıkların tüm insanların kullanımına sunulmasıyla haberleşmede çok büyük bir hız kazanılacaktır. Sesle haberleşmenin yerini telefon edenlerin hem sesini hem de üç boyutlu görüntüsünü yansıtan holografik telefonlar alacaktır.


BİLGİSAYAR VE İNTERNET TEKNOLOJİSİ İNSANLIĞIN HİZMETİNDE

Ahir zamanda hayatın bu kadar büyük bir bolluk ve bereket içinde olmasında hiç şüphesiz bilgisayar teknolojisi çok önemli bir yer tutacaktır. Artık insan hayatının her aşamasında çok büyük kolaylıklar sağlayan bilgisayar, günlük hayatta, iş hayatında, şehir planlamasında, tıpta, iletişimde, sanatta çok büyük bir hız kazandırmaktadır. Altınçağ'da ise bu gelişmeler daha da büyük bir hız kazanacak ve her türlü gelişme insanlığın hizmetine sunulacaktır.

Bu arada 20. yy'da yaşanan en önemli gelişmeler arasında sayılan "İnternet ağı"da insanlık tarihinde bir çığır açmıştır. Dünyanın dört bir yanındaki insanların saniyeler içinde birbirlerine ulaşabilmeleri, bilgilerini paylaşabilmeleri, konuşabilmeleri, tartışabilmeleri, kısacası her şekilde haberleşebilmeleri uluslararası internet ağı sayesinde mümkün hale gelmiştir. Artık birşey öğrenmek, bir kütüphanede araştırma yapmak, uluslararası bir teşkilatın raporlarını incelemek, dünyada gelişen olaylara, teknolojik gelişmelere ve bu konuda yapılan yorumlara ulaşmak insanların yalnızca birkaç dakikasını almaktadır. Böylece tüm insanların uzun yıllar araştırmalar yapıp, inceledikleri bilgiler, hiç emek harcamadan insanların kullanımına açılmıştır.


Internet sayesinde Dünya üzerindeki tüm gelişmeler herhangi bir fark gözetilmeden, tüm halklara bilgi olarak anında ulaştırılabilmektedir. Bu şekilde insanlar arasında bilgi paylaşımını engelleyen tüm problemler tamamen ortadan kalkmıştır. Bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle giderek daha da hız kazanan internet, Altınçağ'da çok daha gelişmiş haliyle insanların hizmetinde olacaktır.
Altınçağ'da fiber optik kablolardan yapılan iletişim sayesinde kısa-uzak mesafesi tamamen ortadan kalkacaktır. Bu kabloların tüm dünya üzerinde geniş bir ağ oluşturması sayesinde bilgi alışverişi ve haberleşme çok büyük bir hız kazanacak, milyonlarca kitabın içerdiği bilgiyi bir saniyeden az zamanda kıtalar arası taşıma imkanı doğacaktır.



İnternet sayesinde dünyada var olan bilgi birikiminin insanlar arasında paylaşılmasını engelleyen tüm problemler tamamen ortadan kalkmıştır. Dünya üzerindeki tüm gelişmeler herhangi bir fark gözetilmeden, tüm halklara bilgi olarak anında ulaştırılabilmektedir. Giderek daha da gelişen internet teknolojisi kuşkusuz ilerleyen dönemlerde çok daha gelişmiş haliyle kullanımda olacaktır.

Burada çok önemli bir noktaya dikkat çekmek yerinde olacaktır. Dünya tarihi incelendiğinde, insanlığın hiçbir dönemde böylesine büyük gelişmeler yaşamadığı görülmektedir. Özellikle teknoloji alanında 20. yüzyıl boyunca yaşanan gelişmeler geçmiş dönemlerde yaşanmamıştır. Bundan yalnızca 100 yıl önce bir insana dünyanın bugünkü durumu gösterilmiş olsa kuşkusuz çok büyük bir şaşkınlık yaşardı. Hatta 100 yıl önce değil, bundan 15-20 yıl önce bir insana internet teknolojisinden bahsedilse, bunu son derece uzak, belki 100 yıl sonra ancak ulaşılabilecek bir gelişme olarak değerlendirirdi. İşte tüm bu gelişmeler, insanların çok önemli dönemlere yaklaşmakta olduğunun işaretleridir. Görülen odur ki, yaklaşmakta olan Altınçağ her türlü teknolojinin en üst seviyede yaşandığı, insanların önüne binlerce nimetin sunulduğu, son derece ihtişamlı bir dönem olacaktır.


ENERJİDE TEKNOLOJİK DEVRİM

Sanayi devrimiyle birlikte başlayan enerji çağı, 20. yüzyılda yaşanan teknolojik gelişmelerle çok büyük bir önem kazanmıştır. Eldeki verilere göre önümüzdeki 50 yıl içinde dünya nüfusu ikiye katlanacak ve bu nüfusun enerji kullanımı şu andakinden üç kat fazla olacaktır. Bunun yanında en iyimser tahminlere göre dünya üzerindeki petrol rezervlerine 40 yıl ömür biçilmektedir. Doğal gaz ise daha kısa bir sürede tükenecektir. İşte bu hesaplamalar bilim adamlarını hem daha ucuz, hem daha rahat bulunan enerji kaynakları arayışına itmiştir. Petrolün yerini alacak olan bu enerji kaynakları için birkaç ana başlık üzerinde durulmaktadır: Güneş, rüzgar ve su.

Güneş, rüzgar ve su gibi çevreye zarar vermeyen kaynaklardan enerji elde edilmesi önümüzdeki yüzyılların en önemli gelişmeleri olarak düşünülmektedir. Örneğin rüzgar enerjisinin kullanılması özellikle sahil kentlerinin ekonomisinde çok büyük bir atılıma neden olacaktır. Kendi kaynaklarından üretim yaptıkları için dışa bağımlılıkları azalacak ve halkın refahı için çok önemli gelişmeler sağlanabilecektir. Özellikle de rüzgarın tükenmeyen ve elde etmek için çaba gerektirmeyen bir enerji olması bilim adamlarını bu konuda çalışma yapmaya teşvik etmektedir.

Yeryüzüne 20 gün içinde düşen güneş ışığının, dünyanın toplam enerji rezervlerinin içerdiği tüm enerjiye denk olduğu düşünülürse, bu enerjinin hayatın her alanında kullanıma geçmesinin en kadar önemli oldul daha iyi anlaşılacaktır.



Güneş ve rüzgar enerjisinin yaygın olarak kullanıma geçirilmesiyle Altınçağ'daki enerji sorunu tamamen ortadan kalkacaktır. Evlerde, ulaşımda, ısıtmada, elektriğe dayalı her türlü ihtaçla bu enerjilerden faydalanılacaktır.



Araştırmaların ikinci bir kolunu da Güneş'ten elde edilecek olan enerji oluşturmaktadır . Yeryüzüne bir yılda düşen güneş ışığı enerjisi ise, hali hazırda kullandığımız toplam enerjinin 15 000 katı kadardır. Yirmi günlük gün ışığı, dünyanın toplam rezervlerinin içerdiği tüm enerjiye denktir. Dolayısıyla bu kaynakların yaygın olarak kullanıma geçirilmesiyle Altınçağ'da herhangi bir enerji ihtiyacı olmayacak, sanayi ve teknolojide Güneş, su ve rüzgardan çok büyük bir rahatlıkla faydalanılacaktır.


BİLİMDE YAŞANACAK GELİŞMELER

İnsanın çevresini saran harikuladelikleri fark edebilmesi, güzellikleri anlayabilmesi için düşünmesi ve incelemesi gerekir. Kuran'da insanlar her zaman çevrelerindeki yaratılış delillerini görebilmek için düşünmeye davet edilmişlerdir. İnsan ancak bu şekilde Allah'ın canlılar üzerinde tecelli ettirdiği üstün aklı ve ilmi taktir edebilir. Yeryüzünün, gökyüzünün, hayvanların, bitkilerin ve insanların yaratılışında üzerinde düşünülmesi gereken incelikler saklıdır. Allah'ın insanları bu incelikler üzerinde düşünmeye daveti ayetlerde şu şekilde anlatılır:

O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? (Mülk Suresi, 3)

İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı? (Tarık Suresi, 5)

Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? Göğe, nasıl yükseltildi? Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu? Yere; nasıl yayılıp-döşendi? (Gaşiye Suresi, 17-20)

Allah'ın bu emirlerinin yerine getirilmesi ile kuşkusuz bilim alanında geniş ufuklar açılmış olur. İnsanların düşünme, araştırma, inceleme konusundaki istekleri artar. İşte Kuran ahlakının yaşandığı bir ortamda meydana gelecek bu gelişmeler Altınçağ'da da en güzel şekliyle yaşanacaktır. Altınçağ, bilimsel alanda da dünya üzerinde bugüne kadar görülmemiş gelişmelere sahne olacaktır.

Altınçağ'da bilimin bu denli ilerlemesine ve olumlu sonuçlar vermesine neden olacak en büyük etken ise, o devirde bilim dünyasının bir takım dogmalardan ve yanlış hedeflerden kurtulacak olmasıdır. Son birkaç yüzyıl içinde, materyalist felsefe ya da Darwinizm gibi batıl inanışlar bilimin ilerlemesini olumsuz yönde etkilemiştir. Çok sayıda bilim adamı tümüyle yanlış olan bu gibi varsayımları ispatlamaya çabalamış, birer hiç uğruna büyük bir emek ve zaman harcamıştır. Altınçağ'da tüm evrenin ve canlıların Allah tarafından yaratıldığı gerçeği tüm bilim dünyası tarafından kabul edilecek ve böylece bilim doğru bir temel üzerine oturtulacaktır. Darwin'in hayallerini desteklemek ya da kimyasal silahlar, nükleer bombalar üretmek için kullanılmış olan bilimsel imkanlar, Allah'ın rızasına uygun bir biçimde insanlık yararına kullanılacaktır. Bu bilince ulaşan bilim adamları ise, insanlığa hizmet etmenin Allah'ın hoşnut olacağı bir tavır olduğunu bildikleri için, çok daha verimli bir biçimde çalışacaklardır.

Kuran ahlakının yaşandığı bir ortamdan insan hayatına çok büyük bir önem verilir. Bu nedenle de iman eden insanların bulunmdagu bir toplumda sağlık konularnda çık ciddi bir titizlik dikkat çeker. Ameliyatlarda, tedavi yöntemlerinde çok üstün bir teknoloji uygulanır. Uzman kişilerin yönetiminde, çok iyi koyullarda yapılan tıbbi çalışmalarda tek bir insanın hayatının kurtarılması için eldeki tüm imkanlar seferber edilir.




Robot teknolojisinin tıp alanında kullanıma girmesiyle ameliyatlarda hata payı en aza indirilecek ve çok hassas operasyonlar büyük bir kolaylıkla gerçekleştirilecektir.





Son yıllarda genetik konusu üzerinde çalışan bilimsel çevreler arasında en çok konuşulan konuların başında "İnsan Genomu Projesi" gelmektedir. Özellikle Amerika'da büyük bir hızla sürdürülen ve çok büyük maliyetlerle yürütülen proje sonuçlandığı takdirde insan sağlığına ve geleceğine yönelik çok büyük bir hizmet verecek. Projenin en önemli amaclarından biri insanın genetik yapısının çözülmesi ve bu sayede birçok hastalığın genetik temelinin ortaya çıkarılarak, önceden önlem alınabilmesidir. Hedeflerden biri de DNA molekülünün içinde şifrelenen bilgilerden her kişiye özel bir gen kartı oluşturmaktadır.

Bilim adamlarının üzerinde çalıştığı konulardan biri de kimlik tespitinde kullanılmak için DNA testi yapabilen küçük çiplerdir. Kişilerden alınacak olan bir saç teli ya da deri örneği bu küçük çipte test edilecek, eldeki veri bilgisayarlardaki bilgi bankasından taranacak ve böylece aranan kişi kolaylıkla bulunacaktır.




GENETİK BİLİMİNDE YAŞANACAK OLAN GELİŞMELER

Ahir zamanda teknolojik alanda yaşanan her gelişme tıp alanında da çok büyük ilerlemelere yol açacaktır. 20. yüzyılın ortalarında DNA'nın keşfedilmesi, tıp ve biyoloji alanında çok büyük bir çığır açmıştır. Aynı şekilde Altınçağ'da yaşanan her türlü bilimsel ve teknolojik gelişme de tıbbi çalışmaları hızlandıracak, hata payını çok düşürecek, hastalıklara teşhis konmasını kolaylaştıracak ve tedavi imkanlarını artıracaktır.

Tıpta yaşanacak olan ilerlemenin temelinde ise genetik bilimi yatacaktır. 21. yüzyılın bilimi olarak anılan genetik, insanın DNA şifresi üzerinde yapılan çalışmalarla, birçok hastalığın genetik temelinin ortaya çıkarılmasını hedeflemektedir. Bu konuda başlatılan İnsan Genomu Projesi, on sekizden fazla ülkenin ve binlerce bilim adamının katılımı ile 15 yıllık bir zaman diliminde DNA'nın sırlarını çözmeyi planlamaktadır. İnsan genomunun ayrıntılarıyla tespit edilip, bu geniş bilgi bankasının tüm bilim adamlarının kullanımına açılmasıyla insan sağlığı konusunda çok yeni bir dönem başlamış olacaktır. Bu projelerin öncelikli hedefleri DNA üzerinde yapılabilecek değişikliklerle insanı hastalığa yakalanmaktan korumak, vücudun ilaçlara nasıl tepki vereceğini önceden belirlemek, her insanın zayıf noktalarını belirleyip tedbir almasını sağlamaktır. Bu projeyle birlikte "kişiye özel" ilaç yapımı ve her bir kişinin tüm genetik özelliklerinin bulunduğu bir bilgi bankası, genetik kart konusu da gündeme gelmiştir. Bu şekilde birbirlerinden küçük de olsa farklılıklar gösteren hastalıklar arasında ayrım yapılabilecek ve kişiye özel tedavi imkanları ortaya çıkacaktır.

İşte tüm bu gelişmeler sonucunda Altınçağ'da insanlar doktor ya da ilaç bulamadıkları ya da geç veya yanlış tedavi yapıldığı için çaresizlik yaşamayacak, her ihtiyacı olana o an yardım edilecektir. Çünkü Kuran ahlakına uygun olan davranış zorluk içinde olanlara, hastalara yardım etmek, "can kurtarmak"tır. Kuran ahlakının eksiksiz olarak uygulandığı bir dönem olarak Altınçağ'da da, insan hayatına ve sağlığına büyük önem verilecektir.


TIPTA YAŞANACAK GELİŞMELER

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Kuran ahlakının yaşandığı bir ortamda insan hayatına çok büyük bir önem verilir. Bu nedenle de iman eden insanların bulunduğu bir toplumda sağlık konularında çok ciddi bir titizlik dikkat çeker. Herhangi bir insan ayrımı yapılmadan, fakir zengin, yaşlı genç demeden, herkesin sağlık sorunlarına çok büyük bir ihtimam gösterilir. Tek bir kişinin hayatı için gerekirse mevcut olan tüm imkanlar denenir, her türlü ihtimal değerlendirilir. Bir kişinin sağlığına kavuşabilmesi için her türlü harcama yapılır, örneği görülmemiş bir fedakarlık sergilenir. Çünkü Allah'ın Kuran'da tarif ettiği ahlakta bir insanı "diriltmenin" yani onun sağlıklı olması için çaba harcamanın karşılığı çok büyüktür. Bir ayette bu konuya şöyle dikkat çekilir:

…Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur… (Maide Suresi, 32)

Allah'ın bu ayetindeki emrine uyan Müslümanlar tıp konusunda çok ciddi çalışmalar yapacaklardır. Dolayısıyla Altınçağ'da, tıp alanında da bugüne kadar yaşanmamış bir gelişme görülecektir.


ŞEHİR PLANLAMASINDA YAŞANACAK OLAN GELİŞMELER

21.yy'da bilim adamları elde olan teknolojinin daha hızlı, daha geniş bir alanda ve daha pratik olarak kullanılabildiği imkanlar oluşturmak ve bunları tüm insanlığın hizmetine sunmak konusunda çalışmalar yapacaklardır.

Şu an üzerinde durulan konuların başında ise bilgisayar teknolojisinin insan hayatını kolaylaştırması, düzenlemesi ve işgücünü en aza indirmesi gelmektedir. Yıllar önce bilim kurgu filmlerinde izlenen ve sadece bu filmlerle kısıtlı kalacağı düşünülen pek çok teknolojik imkan, hayatı kolaylaştıran araçlar, konfor sağlamaya yönelik gelişmeler hayatımıza girmeye başlamıştır. Şu anda ileriye yönelik olarak hedeflenen konulardan biri ise büyük kentlerin bilgisayarlarla idare edilmesidir. Bu şekilde her türlü altyapı sistemi, acil yardım çalışmaları, trafik ve şehir planlaması, güvenlik, sağlık hizmetleri çok hızlanacaktır. Bir şehirde yaşayan insanlar hakkındaki her türlü bilgi de bilgisayarlarda kayıtlı bulunacağı için her türlü işlem çok büyük bir hızla sonuçlandırılacak, zaman kaybı en aza indirilecektir.

Şehirlerdeki güvenlik açısından da böyle bir sistem son derece faydalı olacaktır. Örneğin inşa edilen binalar gelişmiş teknoloji sayesinde çok şiddetli afetlere dayanıklı hale getirilebilecektir. Günümüzde bir şehir tek bir depremle, bir selle harap hale gelirken, Altınçağ'da binaların inşasında hem kullanılan malzeme açısından hem de imar yönünden çok gelişmiş teknikler kullanılacak, şehir ve binaların altyapısı her türlü zor koşula dayanabilecek hale getirilecektir. Bu şekilde insanların güvenliği teknolojinin tüm imkanları kullanılarak köklü bir şekilde sağlanacak, acil durumlar için gereken her önlem alınacaktır.

Enerji kaynaklarında yaşanacak olan değişiklikler sayesinde her şehir kendi enerjisini sağlayacak hale gelecektir. Sözkonusu enerji çeşitlerinin başında ise güneş ve rüzgar enerjisi gelmektedir. Şehirlerdeki güneş reaktörleri sayesinde ihtiyaç duyulan elektrik temini, su arıtma tesisleri, ısıtma gibi konular kolaylıkla halledilecek, şehirler ve ülkeler arasındaki enerji alışverişi azaltılacaktır. Sahil kentleri aynı enerjiyi su ya da rüzgardan sağlayabilecek, bu şekilde çok büyük bir enerji kazancı sağlanacak, fosil yakıtlardan arta kalan atıklar ortadan kalktığı için çevre kirliliği önlenmiş olacaktır. Her türlü besin ihtiyacı şehir içinde topraksız tarım yapılan bölgelerden sağlanacak, yüksek iletişim gücü sayesinde bilim ve teknoloji alanında yaşanan her gelişme anı anına bu şehirlerde de uygulamaya geçecektir.

Bunun yanı sıra, insanların yaşadığı alanlarda da estetik açıdan çok büyük gelişmeler görülecektir. Şehirlerdeki temizlik ve düzen bilgisayar sistemiyle kontrol edilecek, heryer yeşillendirilecek ve bu sistemi kimse bozmayacaktır. Günümüzde şehirlerde var olan karmaşa, kirlilik ve düzensizliğin nedeni Kuran ahlakının yaşanmamasıdır. Kuran ahlakı yaşandığında herkes çevresini daha fazla güzelleştirmeye, cennet ortamına benzetmeye çalışır. Sürekli yenilikler, güzellikler düşünür. Sahip olduğu büyük rahatlığı, konforu ve güzelliği için bunu kendisine bir lütuf olarak veren Rabbine şükreder. Ve Allah'ın şükreden kullarına vaat ettiği güzelliklere daha fazlasıyla sahip olur:

Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir. (İbrahim Suresi, 7)

Bir başka ayette ise, Allah'ın, çok güzel bir şehirde yaşamakta olan İrem halkına verdiği öğüt şöyle bildirilmektedir:

Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabbiniz var. (Sebe Suresi, 15)


ALTINÇAĞ'DA SANAT

Altınçağ'da hayatın her anına hakim olan bolluk, zenginlik, güzellik ve ilerleme, sanat alanına da hakim olacaktır. Bu dönemde insanlar hep güzellikle karşılaşacak, ahlakları gibi, yaşadıkları yerler, bahçeleri, evlerinin dekorasyonu, kıyafetleri, dinledikleri müzik, eğlence şekilleri, tiyatroları, resimleri, sohbetleri de güzelleşecektir. Baştan beri üzerinde durduğumuz gibi, Altınçağ'ın en önemli özelliği Kuran'a bağlı ve Kuran ahlakının eksiksiz olarak yaşandığı bir dönem olmasıdır. Dolayısıyla insanlar, Allah'ın Kuran'da inanan kullarına müjdelediği güzelliklerin hepsini bu dönemde yaşayabileceklerdir. Allah ayetinde iman eden müminleri dünyada da güzel bir hayatla yaşatacağını şöyle bildirmektedir:

Sizin yanınızda olan tükenir, Allah'ın katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle biz muhakkak vereceğiz. Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 96-97)

Kuran'da Allah'ın emirlerine uygun olarak yaşanan ortamların bir nevi "barış yurdu"na dönüşeceğine dikkat çekilmiştir. Ve bu ahlaktaki insanların hem dünyada daha fazla güzellikle karşılaşacağı, hem de ahirette sonsuz bir cennet hayatıyla ödüllendirilecekleri müjdelenmiştir:

Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir. Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 25-26)


KURAN AHLAKININ YAŞANDIĞI ORTAMDA SANAT

Kuran ahlakının hakim olduğu Altınçağ'da günlük yaşantının, sanat anlayışının, ekonominin, kısacası sosyal hayatı ilgilendiren her türlü konunun nasıl olabileceğini tahmin etmek mümkündür. Çünkü Kuran'da, hayatın her anını etkileyen bir anlayış tarif edilmektedir. Bunun temelinde ise her konuda, Allah'ın en fazla hoşnut olacağı, en güzel, en doğru ve akılcı olanı uygulamak vardır. Kuran'da tarif edilen bu anlayış ve akıl doğrultusunda, Altınçağ'da dünya tarihinde görülmemiş üstünlükte bir sanat anlayışının yaşanacağını söyleyebiliriz.

Günümüzde, sanatın farklı alanlarıyla uğraşan insanların önemli bir bölümü, yaptıklarını bir meslek olarak düşünmektedirler. Bu insanlar için kazanç sağlamak genelde sanatlarından çok daha önce gelir. Bu ise hem yaptıklarını kaygı ve endişe içerisinde gerçekleştirmelerine, hem de asıl güzel gördüklerini ve içlerinden geleni değil de, maddi çıkar ve itibar kazanacakları şeyi yapmalarına neden olmaktadır. Bu nedenle de ortaya daha önce hiç denenmemiş yeni sanat eserleri çıkarmak için çaba sarf etmeleri gereksizdir. Ellerinde hazır ve kısa sürede maddi kazanç sağlayacak bir yol varken, zor olanı ve çaba gerektireni tercih etmezler. Geniş düşünmeye gerek duymazlar, çünkü önemli olan yapacakları işi bir an önce bitirip, karşılığını almalarıdır. Oysa bir sanatçı için en önemli konulardan biri geniş ve özgür düşünebilmesi ve sürekli yenilikler üretebilmesidir.

Öte yandan, eğer bir sanatçı gerçekten ortaya çok kaliteli ve düzeyli eserler çıkarsa bile, bu sanatçıyı destekleyip eserlerini topluma ulaştırması gerekenler muhtemelen bunu "piyasa" açısından karlı bulmamakta ve desteklememektedir. Günümüzde pek çok kuruluş, kalite, düzey, anlam, estetik gibi sanatsal değerleri değil, sadece çok satmayı ve çok para kazanmayı düşündükleri için, "sanat" ve "sanatçı" etiketleri altında son derece kalitesiz, düzeysiz, anlamsız ve çirkin şeyleri topluma sunmaktadır.

Altınçağ'da tüm bu olumsuzluklar ortadan kalkacaktır. Çünkü herkese ulaşan bir bolluk ve refah ortamı oluşacaktır. Dolayısıyla sanatla ilgilenen kimselerin maddi kaygıları kalmayacak, son derece huzurlu ortamlarda yeteneklerini gereği gibi kullanabileceklerdir. Sanatın İlahi bir güzellik olduğu anlaşılacak ve böylece sanata gereken önem verilecektir. Sanatçılar Allah'ın yarattıklarında gördükleri güzelliklerden aldıkları ilhamla benzersiz eserler ortaya koyabileceklerdir. Kuran ahlakından ve derinliğinden kaynaklanan bu eserlerde, benzersiz bir kabiliyet ve çok zengin bir akıl gücü olacaktır.

Ahir zamanla birlikte sanatta yaşanacak olan büyük gelişmenin bir diğer nedeni ise, şu anda sanat dünyasında bir hayli yaygın olan "çirkinliği tasvir etme" eğiliminin ortadan kalkacak olmasıdır. Sözkonusu eğilim, materyalist felsefenin topluma hakim olması sonucunda yayılan nihilist ve karamsar fikirlerden doğmaktadır. Sanat adına, insanları karamsarlığa sürükleyecek, yaşamdan soğutacak, gerilim ve bunalıma sokacak ürünler ortaya konmakta, çirkinlik bir değer olarak görülmektedir. Resimlerin, heykellerin ya da müziklerin konuları, özellikle ölüm, acı, nefret, yalnızlık, amaçsızlık, anlamsızlık gibi konulardan seçilmektedir. Bu durum, inançsızlığın insan ruhunda meydana getirdiği karmaşa ve tahribatın doğal bir sonucudur. Ahir zamanda ise inançsızlığin doğurduğu tüm bu psikolojik buhranlar ortadan kalkacak, insanlık Kuran ahlakının getirdiği mutluluk, huzur ve güvene kavuşacak ve bunun doğal bir sonucu olarak sanat da çirkinlikleri değil, güzellikleri tasvir eden bir uğraşı haline gelecektir.


İNSANIN ÇEVRESİNDEKİ GÜZELLİKLERDEN İLHAM ALABİLMESİ

Sanatın özünde, düşünmek, incelikleri fark edebilmek, gördüklerinden zevk alıp bunları başkalarının da zevk alabileceği şekilde sunabilmek yatar.

Bu özelliklerin kaynağı ise Kuran ahlakıdır. Allah Kuran'da müminlere çevrelerinde gördükleri her varlığı incelemelerini, üzerinde düşünmelerini, Allah'ın yarattığı olaylardaki hikmetleri görebilmelerini emretmektedir. Allah'ın müminleri düşünmeye davet ettiği ayetlerden biri şöyledir:

Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiçbir çatlağı yok. Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir. Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da. (Kaf Suresi, 6-10)

Ayette bildirilenlerin her biri insanların hemen her gün rastladıkları varlıklardır. Ancak sadece çevresine hikmet gözüyle bakan müminler bitkilerdeki "gözalıcı ve iç açıcı" güzelliği fark edebilirler. Bir çileğin rengi, bir gülün kokusu, muzun kendine has kusursuz ambalajı, gökyüzünün yıldızlarla süslenmiş olması imanlı bir insana, diğer insanların asla kavrayamayacağı bir anlam ifade eder. Bu güzellikleri dile getirmenin, yorumlamanın, günlük hayatın içine taşımanın en önemli yollarından biri ise sanattır. Resim, müzik, dekorasyon gibi birçok sanat dalı da insanın içinde yaşadığı bu coşkuyu insanlara aktarabileceği yollardır.

Altınçağ'da insanlar arasında Kuran ahlakı egemen olacağı için, Allah'ın yarattığı her varlık ve her olay insanlarda büyük bir coşku yaratacak ve bu coşkuları sanatlarına da yansıyacaktır. O dönemde sanat anlayışı çok üstün bir seviyede olacak, şehir düzenlemelerinde, yapılarda, bahçe düzenlemelerinde, sanat ve eğitim merkezlerinde bu üstün sanat anlayışı her yönüyle kendini gösterecektir. Dünyaya Allah'ın Kuran yoluyla insana kazandırdığı derinlikle bakan sanatçılar eserleriyle herkesi hayran bırakacaklardır. Yaptıkları her yenilik, denedikleri her çalışma benzersiz olacak, insanlara şaşkınlık dolu bir zevk verecektir.



Çevremizde gördüğümüz Allah'ın eşsiz yaratış örnekleri, tüm sanat dalları için birer ilham kaynağıdır,. Bir üzüm dalındaki güzellik. kelebeğin kanatlarındaki eşsiz renk uyumu, bir kuğunun zerafeti, çiçeklerdeki renk ve doku güzelliği ya da bir zebranın, kaplanın kürklerindek eşsiz uyum bunlardan sadece birkaçıdır. Sanat bu güzellikleri dile getirmenin, yorumlamanın, günlük hayatın içine taşımanın en önemli yollarından biridir. Resim, müzik, dekorasyon gibi birçok sanat dalı da insanın içinde yaşadığı bu çoşkuyu insanlara aktarabileceği yollardır.




HZ. SÜLEYMAN ÖRNEĞİ

Allah Kuran'da Müslümanların estetik anlayışı ile ilgili detaylar vermiştir. Çok üstün bir sanat anlayışına sahip olduğuna dikkat çekilen Hz. Süleyman bu konuda çok önemli bir örnektir. Hz. Süleyman'ın Kuran'da bahsedilen köşkünde gerçek bir sanat, estetik ve güzellik hakimdir. Saydam bir camdan olan zemin ilk görene su olduğu izlenimi vererek o kişiyi şaşırtmakta hayranlık duymasına neden olmaktadır. Saydam bir zemin hem insanın ruhunun hoşuna gidecek, ferahlık verecek bir görüntüdür, hem de benzersiz ve ilk kez karşılaşılıyor olması nedeniyle heyecan vericidir. Nitekim Hz. Süleyman'ın sarayındaki bu güzelliğin, Sebe Melikesi'nin üzerinde oluşturduğu etki Kuran'da şöyle bildirilmektedir:

Allah'tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkar eden bir kavimdendi.

Ona: "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı.

(Süleyman:) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Suresi, 43-44)

Kuran'da Hz. Süleyman'ın hayatı ile ilgili daha başka detaylar da verilmektedir. Hz. Süleyman'ın, Allah'ın bir nimeti olan zenginlikten ve ihtişamdan çok zevk aldığına bir ayette şöyle dikkat çekilir:

O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim..." (Sad Suresi, 32)

Bir başka ayette ise Hz. Süleyman'ın yanındaki kişilere çeşitli sanat eserleri yaptırdığı şöyle haber verilir:

Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. "Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan şükredenler azdır. (Sebe Suresi, 13)

Hz. Süleyman'ın yaptırmış olduğu eserler onun üstün sanat zevkini bizlere yansıtmaktadır. Bugün Kudüs'te yer alan ve sadece bir duvarı ayakta olan Süleyman Mabedi, biraz önce söz ettiğimiz gibi Kuran'da dikkat çekilen ve bugün tüm tarihi belge ve yazmalarda da bahsedilen, görkemli bir saraydı. Allah Kuran'da Müslümanlara peygamberlerin yaşamlarını, üstün ahlaklarını örnek almayı emretmiştir. Hz. Süleyman'la ilgili Kuran'da anlatılanlar müminler için çok önemli bir örnektir. Müslümanların yeryüzünü nasıl güzel eserlerle donatabileceklerini, sanatta ve estetikte nasıl ilerleyebileceklerini göstermek açısından önemli bir delil oluşturur. Altınçağ da Kuran'a uyan ve Allah'ın emri gereği peygamber kıssalarından öğüt alan insanların bulunduğu bir dönem olacaktır. Bu sayede Altınçağ, gelişmiş sanat anlayışı açısından da Hz. Süleyman'ın dönemi ile benzerlikler gösterecektir.

Altınçağ'da sanatın her dalında olduğu gibi ev dekorasyonunda da çok üstün bir zevk ve estetik anlayışı hakim olacaktır. Yüksek sütunlar, altından işlemeli tavanlar, tahtlar, mermerler bu güzelliklerden sadece birkaçıdır.

"Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yahnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin katından muttakiler içindir."
(Zuhruf Suresi, 35)

İşlemeli ve oymalı sütunlarla yapılan dekorasyon, üstün bir zevk ve estetik anlayışını yansıtır. "Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adnı cennetlerinde güzel meskenler vaat etmiştir..."


(Tevbe Suresi, 72)




ALTINÇAĞ'DA SANATTA YAŞANACAK GELİŞMELER

Kuran ahlakına sahip bir toplumun sosyal hayatının nasıl olabileceğini Kuran ayetlerine bakarak anlamak mümkündür. Çünkü Kuran'a uyan insanlar akıl ve vicdanlarına uyarak en doğruyu, en güzeli hemen fark edebilir, olumsuzlukları ortadan kaldırabilirler. Dolayısıyla Kuran terbiyesi almış, hayatını bu ahlak üzerine kuran bir insanın müzik, resim, tiyatro, edebiyat gibi sanat dallarında da çok önemli hizmetleri olacaktır.

Yukarıda örneklerini verdiğimiz gibi Allah Kuran'da hem günlük hayatta, hem de cennet hayatındaki sanat, estetik ve güzellik anlayışını müminlere bildirmiştir. Kuran'a bağlı olunduğunda, insanlar sanatı sadece müzik, edebiyat, resim gibi konularda kısıtlamazlar. Hayatın her alanında, sanat ve estetiği canlı tutmaya çalışırlar. Örneğin güzel konuşmak, nüktedan olmak, güzel ve göze hoş gelen mimik ve hareketlere sahip olmak, konuşurken sesi güzel kullanmak, zevkli ve kendine yakıştırarak giyinmek, ev dekorasyonu, bahçe düzeni, tadı ve görüntüsü açısından güzel yemekler yapabilmek, estetik sofralar hazırlamak, sevgi göstermek, örneğin bir çocuğa duyulan sevgi ve şefkati tüm içtenliği ile dile getirebilmek, veya aynı şekilde bir yaşlıya sevgi ve saygıyı en fazlasıyla gösterebilmek, misafir ağırlamak ve bunlar gibi birçok konuda müminler hep sanat anlayışlarını gösterirler.

Altınçağ da her insanın yaşamında sanatın bir yönünü sergilediği, insanların daima oluşturdukları eserlerle, bakışları, konuşmaları, tavırlarıyla diğer insanlara güzellik sunmaya çalıştıkları bir dönem olacaktır.


ALTINÇAĞ'DA SİNEMA, MÜZİK, TİYATRO ALANLARINDA YAŞANACAK İLERLEMELER

Altınçağ'da yaşanacak olan üstün sanat anlayışını anlayabilmek için, cahiliyedeki sanat üzerinde biraz düşünmek gerekir. Günümüz sanatçıları tarafından meydana getirilen sanat eserlerinin büyük bir bölümünde taklit, monotonluk ve daha önceden yapılan eserlerin tekrar edilmesi dikkati çeker. Çoğu kişi düşünerek, çaba sarf ederek yeni eserler üretmeye çalışmaz, var olan tekrar edilir. Zaman zaman diğerlerinden biraz farklı bir eser ortaya çıkaran kişiler bulunsa bile, bu eser daha sonra binlerce kez taklit edilir ve yapılan değişiklik çok kısa bir sürede önemini kaybeder.

Herhangi bir müzik eserinin seslendirilmesinde bile çoğu zaman bir tekdüzelik yaşanır. Bir şarkı çok farklı enstrümanlarla, seste çok farklı iniş çıkışlar denenip, farklı farklı şekillerde yorumlanabilecekken, hep aynı kalıplar üzerinde çalışılır. Bunun altında da yeni fikirlere kapalı olunması, dar düşünülmesi ve insanlar arasında yaratılan rekabet ve çekişme yatar. Çoğu insan müzik konusuna da maddi bir çıkar ya da ün elde etmek niyetiyle yaklaştığından, ünlü olan kişileri ya da sevilen bir parçayı taklit ederek ön plana çıkmaya çalışır. Bu nedenle de müzikte hep belli akımların arkasından gidenler, birbirinden hiç farkı olmayan eserler ortaya çıkarırlar. Yeni bir akım çıkana kadar aynı ritm, aynı melodi, aynı sözler tekrar edilir.

Tiyatroda da bu tip eserlerin ortaya çıkmamasının sebebi aynıdır. Yüzyıllardan bu yana hep mevcut olanlar, yeni düzenlemelerle tekrar edilir. Hatta hareketler ve konuşmalar bir yerden sonra o kadar tekdüzeleşir ki, devamlı bir tiyatro izleyicisi konuşmaları ezbere söyleyebilecek hale gelir.

Kimin nerede ne tepki vereceğini hemen anlar. Günlük hayattan bir anı canlandırmak için yapılan konuşmada, normal hayatta olmayan mimikler, ses tonu, hitap şekli, üslup, tavırlar kullanılır.

Oysa Kuran ahlakının yaşandığı Altınçağ'da herkes güzelliklerden hakkıyla zevk almayı öğrenecek, her konuda olduğu gibi sanatta da en güzelini, göze ve kulağa en hoş geleni seçecektir. Altınçağ'ın sağladığı refah ve bolluk ortamında sanatçılar herkesi hayran bırakacak eserler ortaya çıkarabileceklerdir. Gerek müzikte gerekse diğer sanat dallarında çok fazla sayıda ve birbirinden farklı eserler ortaya çıkacaktır ve bu eserler de birbirinin benzeri olmayacaktır. Daha önce hiç görülmemiş güzellikte müzik klipleri, eğlence şekilleri geliştirilecek, hayatın her anı çok zevkli hale getirilecektir.

Elbette günümüzde de güzel eserler meydana getiren insanlar vardır. Ancak bu insanların sayısı baştan beri belirttiğimiz nedenler dolayısıyla kısıtlı kalmaktadır. Bu yüzden de şu an sadece belli yerlerde ve belli kişilerin istifade edebildiği güzellikler, sanat eserleri mevcuttur. Altınçağ'da ise bu güzellikler tüm insanların kullanımına sunulacaktır.

Burada sayılanlar Altınçağ'da sanat alanında sağlanacak ilerlemelerden sadece bir kaç örnektir. Kuran'a eksiksizce tabi olunduğu her ortamda müminlerin hayatı hem sanatsal açıdan hem de zenginlik, bolluk ve bereket açışından eşsiz bir güzellik içinde olur. Allah, insanlar samimi olarak iman ettikleri taktirde onları nasıl nimetlerle ödüllendireceğini, bu nimetlerden mahrum kalmalarının tek nedeninin ise, inkar etmeleri olduğunu şöyle bildirir:

Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman'ı (Allah'ı) inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık. Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik)… (Zuhruf Suresi, 33-35)


ALTINÇAĞ'DA CENNETE BENZER BİR ORTAM OLUŞACAKTIR

Kuran'da müminlerin asıl yurdunun cennet olduğu bildirilir. Dolayısıyla Kuran ahlakını yaşayan bir insanın her türlü estetik kavramı, cennete göre şekillenecektir. Asıl yurt cennet olduğuna göre, bu dünyayı güzelleştirmenin yolu, onu cenneti andıracak bir hale getirmektir.

Müminlerin cennete duydukları bu özlem, onların çevrelerini cenneti andırır mekanlara dönüştürmelerine neden olur. Cennet, elbetteki her insanın hayal edebildiğinin çok üzerinde sanat eserlerine, dünyada hiçbir insanın erişemeyeceği kusursuzlukta görüntülere, güzelliklere sahip olan bir mekandır. Ancak Kurani bakış açısı, dünyadaki tüm imkanları kullanarak, burayı elden geldiğince cennete benzetebilmeyi gerektirir.

Öncelikle müminler Kuran'ın verdiği temizlik anlayışını bulundukları ortama yansıtacaklardır. İnsanların kullandıkları tüm mekanlar, yollar, ibadethaneler, eğlence yerleri, işyerleri, evler kısacası heryer tertemiz olacaktır. Allah bir ayetinde müminlere "Elbiseni temizle. Pislikten kaçınıp uzaklaş." (Müddessir Suresi, 4-5) şeklinde emretmektedir. Bu ayet gereği Altınçağ'da da müminlerin kılık kıyafetlerinde görülmemiş bir temizlik olacaktır. Bunun sağlanması için gerekli olan temizleyici maddeler tüm insanların kullanımına sokulacak, bu konularda insanlara büyük kolaylıklar sağlanacaktır. İnsanların kıyafetleri ve yaşadıkları mekanlar dışında çevre temizliğine de son derece önem verilecektir. Tüm yerleşim merkezlerinde çevre kirliliğinin önüne geçilecek, hava kirliliğine neden olan her konuya çözüm getirilecektir.


"Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık: Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şürketmiyorlar mı?
(Yasin Suresi, 34-35)


Altınçağ'da insanların yaşadıkları yerler çok üstün bir estetik zevkiyle dekore edilir, bahçeler daha önce hiç görülmemiş bir düzen, güzellik ve estetikle planlanır. Yapılan herşeyde cennetteki üstün sanattan işeretler bulunur.


Tüm bunların yanısıra insanların toplu olarak kullandıkları yerlerde de her türlü konfor sağlanacaktır. Örneğin tüm ibadethanelerde sıcak, soğuk suyun sürekli akması, toplu taşıma araçlarında herkesin rahatlıkla yolculuk edebilmesi sağlanacaktır. Kirli, pis kokulu, kalabalık ortamlarda insanların saatlerce mağdur olmasına izin verilmeyecek sistemler geliştirilecektir. Hatta böyle yerler tamamen ortadan kaldırıldığı için, insanlar artık geçmişte yaşanan bu zorlukları unutacaklardır.

İnsanların sosyal hayatları da son derece zengin olacaktır. Eğlence merkezleri, dinlenme alanları, müzik dinlenen yerler hem yukarıda söz ettiğimiz gibi tertemiz olacak, hem de insanların en rahat kullanabilecekleri şekilde düzenlenecektir. Gençlerin gittikleri eğlence ortamlarında sağlığa zararlı hiçbir yiyecek ve içecek bulundurulmayacak, her ortamda insanların sağlığı gözetilecektir.

Aynı zamanda hayvan sevgisi de teşvik edilecek, her türlü hayvanın rahatlıkla sevilebileceği ve incelenebileceği ortamlar oluşturulacaktır. Hatta aslan, panter, çita gibi hayvanlar eğitilerek sokaklarda dolaşmaları sağlanacaktır. Bunun yanısıra akrep, yılan gibi hayvanların zehirlerinin bilimsel metodlarla yok edilmesi sayesinde, bunların da insanlara zarar vermesi engellenecektir. Ahir zamanda yaşanacak olan bu ortama Peygamberimizin bir hadisinde şöyle dikkat çekilmiştir:

"...kişi, koyun ve hayvanlarına haydi gidin otlayın, diyecek, onlar gidecekler, ekinin ortasından geçtikleri halde bir başak bile ağızlarına almayacak, yılan ve akrebler kimseye eza etmeyecekler, yırtıcı hayvanlar kapılarınönünde duracak da kimseye zararları dokunmayacak..." 17

Altınçağ da insanların cennete özlem duyduğu, Allah'ın rızasını ve cennetini umarak yaşadıkları bir dönem olacaktır. Dolayısıyla bu dönemde insanlar her yerde cennet benzeri bir sanat, estetik ve güzellik oluşturmaya çalışacaklardır. Allah cennetteki ortamı İnsan Suresi'nde şu şekilde tarif eder:

Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler. (Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış. Çevrelerinde gümüşten billur kablar, kupalar dolaştırılır. Gümüşten billur kaplar ki, onları belli bir ölçüyle tesbit etmişlerdir. Orada onlara bir kadeh içirilir ki, karışımı zencefildir. Bir pınar ki orada "selsebil" olarak adlandırılır. Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır-durur; sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın. Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün. (İnsan Suresi, 12-20)

Allah cennette müminlere sayısız nimetler ve güzellikler sunacaktır. Dünyada gösterdikleri güzel ahlak ve Kuran ahlakını hakim kılmadaki tüm çabalarının karşılığı olarak, çok büyük bir mülk ve ihtişamlı bir hayatla yaşatılacaklardır. Allah "Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün" (İnsan Suresi, 20) tarifiyle, Müslümanlara nasıl bir ortamla karşılaşacaklarını haber vermiştir.

Cennette inananlara sunulacak olan bu nimetler pek çok ayette tarif edilmiştir. Oturulacak yerler, yiyecekler, konaklar, gölgelikler, pınar başları, gözalıcı renklerdeki giysiler, takılar ve daha bilmedikleri binlerce nimetten bahsedilmiştir. Dünyadaki nimetler tabii ki cennettekilerin yalnızca bir benzeri olabilir. Ancak dünyada da Allah, bugüne kadar hiçbir insanın hayal dahi edemeyeceği nimetleri insanlara sunmaya güç yetirendir. Nitekim Allah, Bakara Suresi'nde cennetteki nimetlerin dünyadakilerin benzeri olduğunu bildirir:

(Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 25)

İşte Altınçağ, Allah'ın insanlara dünyada olabilecek en ihtişamlı güzellikleri ve nimetleri sunacağı bir dönem olacaktır. Bu dönemde oluşacak ortamın gözde canlandırılabilmesi açısından cennetteki ortamı tarif eden ayetlere bakmak yeterlidir.


CENNET'TE SANAT

ALTINDAN IRMAKLAR AKAN MESKENLER VE PINAR BAŞLARI

Takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur, inkâr edenlerin sonu ise ateştir. (Rad Suresi, 35)

Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır. Oraya esenlikle ve güvenlikle girin. Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. (Hicr Suresi, 45-47)

Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu? (Muhammed Suresi, 15)


DURMAKSIZIN AKAN KAYNAKLAR

Orda 'durmaksızın akan' bir kaynak vardır. (Ğaşiye Suresi, 12)

İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır. (Rahman Suresi, 66)




YÜKSEK KÖŞKLER VE KONAKLAR

Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu,) Allah'ın va'didir. Allah, va'dinden dönmez. (Zümer Suresi, 20)

İman edip salih amellerde bulunanlar; onları, içinde ebedi kalıcılar olarak, altından ırmaklar akan cennetin yüksek köşklerine muhakkak yerleştireceğiz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. (Ankebut Suresi, 58)


GÜZEL MESKENLER

Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72)


CENNETİN EN GÖZDE YERİNDE ODALAR

İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. (Furkan Suresi, 75)


BAHÇELER

Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır.
Nice bahçeler ve üzüm bağları. (Nebe Suresi, 31,32)

Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar 'bir cennet bahçesinde' 'sevinç içinde ağırlanırlar'. (Rum Suresi, 15)

...İman edip salih amellerde bulunanlar ise, cennet bahçelerindedirler. Rableri katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur. ‚Şura Suresi, 22)


OTAĞLAR

Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar. (Rahman Suresi, 72)


TAHTLAR

Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler. (İnsan Suresi, 13)

Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, 'sevinç ve mutluluk dolu' bir meşguliyet içindedirler. Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Orada taptaze-meyveler onların ve istek duydukları herşey onlarındır. (Yasin Suresi, 55-57)

Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz. (Tur Suresi, 20)

Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmektedirler. (Mutaffifin Suresi, 23)

Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. (Hicr Suresi, 47)

Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek. (Kehf Suresi, 31)

Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. (Yasin Suresi, 56)

Orda 'yükseklerde kurulmuş, tahtlar da vardır; (Gaşiye Suresi, 13)

'Özenle işlenmiş mücevher' tahtlar üzerindedirler. (Vakıa Suresi, 15)


KADEHLER ÇEŞİTLİ-MEYVELER.

Onlar ikram görenlerdir. Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde. Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar). Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır. Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki). Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir. (Saffat Suresi, 42-47)

Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler, (Vakıa Suresi, 18)

Şüphesiz ki iyiler (ebrar), karışımı kafur olan bir kadehten içerler. (İnsan Suresi, 5)

Orada onlara bir kadeh içirilir ki, karışımı zencefildir. (İnsan Suresi, 17)


ALTIN TEPSİLER, TESTİLER VE İBRİKLER

"Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız." (Zuhruf Suresi, 71)

Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler, (Vakıa Suresi, 18)



AĞIR İŞLENMİŞ ATLASTAN YATAKLAR

Astarları, ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde yaslanırlar. iki cennetin de meyve-devşirmesi (ordakilere) yakın (kolay)dır. (Rahman Suresi, 54)


ÇARPICI GÜZELLİKTEKİ YASTIKLAR, DÖŞEKLER VE YAYGILAR

Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar. (Rahman Suresi, 76)

Dizi dizi yastıklar ve serilmiş yaygılar. (Gaşiye Suresi, 15-16)


EN GÜZEL GİYSİLER

Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek. (Kehf Suresi, 31)

Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; ordaki elbiseleri ipek(ten)tir. (Hac Suresi, 23)


ALTIN, İNCİ, İPEK, ATLAS VE TÜRLÜ MÜCEVHERLER

Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek. (Kehf Suresi, 31)

Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; ordaki elbiseleri ipek(ten)tir. (Hac Suresi, 23)

Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden, Birazı da sonrakilerden. 'Özenle işlenmiş mücevher' tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı yaslanmışlardır. Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır; Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler, bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.

Arzulayıp-seçecekleri meyveler, Canlarının çektiği kuş eti. Ve iri gözlü huriler,Sanki saklı inciler gibi; Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur); Orada, ne 'saçma ve boş bir söz' işitirler, ne günaha sokma.

Yalnızca bir söz (işitirler:) "Selam, selam." "Ashab-ı Yemin", ne (kutludur o) "Ashab-ı Yemin." Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları), Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları, Yayılıp-uzanmış gölgeler, Durmaksızın akan su(lar); Ve (daha) birçok meyveler arasında, Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler) Yükseklere-kurulmuş döşekler (sedirler). (Vakıa Suresi, 13-34)

Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar). (Duhan Suresi, 53)


ALTIN VE GÜMÜŞ BİLEZİKLER

Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; ordaki elbiseleri ipek(ten)tir. (Hac Suresi, 23)

Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir. (Fatır Suresi, 33)

Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek. (Kehf Suresi, 31)

Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz bir şarab içirmiştir. (İnsan Suresi, 21)


ARZULAYIP SEÇECEKLERİ MEYVELER

Arzulayıp-seçecekleri meyveler, (Vakıa Suresi, 20)

Orda, güvenlik içinde her türlü meyveyi istiyorlar; (Duhan Suresi, 55)

Ve (daha) birçok meyveler arasında, (Vakıa Suresi, 32)

İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orda birçok meyve ve şarap istemektedirler. (Sad Suresi, 51)

Onlara, istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verdik. (Tur Suresi, 22)

Çeşitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir. (Saffat Suresi, 42)

İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır. (Rahman Suresi, 68)

Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları), (Vakıa Suresi, 28)

Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları, (Vakıa Suresi, 29)


DEVŞİRİLMESİ KOLAY MEYVELER

(Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırılmış (İnsan Suresi, 14)

Astarları, ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde yaslanırlar. iki cennetin de meyve-devşirmesi (ordakilere) yakın (kolay)dır. (Rahman Suresi, 54)

Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün)leri pek yakındır. (Hakka Suresi, 23)


YEMİŞLERİ SÜREKLİDİR

Takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur, inkâr edenlerin sonu ise ateştir. (Rad Suresi, 35)


TAPTAZE MEYVELER

Orada taptaze-meyveler onların ve istek duydukları herşey onlarındır. (Yasin Suresi, 57)


İÇENLERE LEZZET VEREN BİR İÇKİ

Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki). (Saffat Suresi, 46)

Orada bir kadeh kapışır-çekişirler ki, onda ne 'boş ve saçma bir söz', ne günaha sokma yoktur. (Tur Suresi, 23)

Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır. (Saffat Suresi, 45)

Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir. (Saffat Suresi, 47)

Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. (Vakıa Suresi, 19)

Şüphesiz ki iyiler (ebrar), karışımı kafur olan bir kadehten içerler. Allah'ın kullarının kendisinden içtikleri bir kaynak; onu fışkırttıkça fışkırtıp akıtırlar. (İnsan Suresi, 5-6)


BOZULMAYAN, TADI DEĞİŞMEYEN NİMETLER

Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafaatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu? (Muhammed Suresi, 15)


KURAN AHLAKINDA YAŞANACAK GÜZELLİKLER

Kuran ahlakının hakim olacağı bir toplumda yaşanan güzellikleri anlayabilmek için önce aksi durumlarda yaşanan yozlaşmaları incelemek gerekir. İslam ahlakının yaşanmadığı toplumlarda insanlar her türlü ahlaksızlığa açık duruma gelirler. Dindar bir insanın ahlaksızlıktan kaçınmasının sebebi Allah'tan korkması, Allah'ın gizlinin gizlisini bildiğini bilmesi ve ahiret gününde tüm yapıp ettiklerinden sorguya çekileceğinin bilincinde olmasıdır. Bu nedenle herhangi bir kötü ahlak örneği göstermez, yolsuzluk yapmaz, yalan söylemez, insanların canına kast etmez, rüşvet almaz…

Ama dinsiz bir insan tüm bu ahlaksızlıkları kolaylıkla yapabilir. Eğer bir insan Allah'tan korkmuyorsa o kişiden herşey beklenebilir, çünkü onu engelleyebilecek, vicdanını harekete geçirebilecek herhangi bir güç yoktur. Dinsiz bir toplumda her türlü ahlaksızlık meşru görülebilir. Allah'tan korkan bir kişi ise koşullar ve ortam ne olursa olsun adaletinden, hoşgörüsünden, sabrından, dürüstlüğünden, güzel ahlakından en ufak bir ödün vermez. Allah Kuran ahlakını yaşayan kişileri şu şekilde tarif eder:

Onlar Allah'ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar. Ve onlar Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar. Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar. Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 20-22)

Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda en çok dikkati çeken şey ahlaki konularda yaşanacak olan hızlı bozulmalardır. Böyle toplumlarda aile hayatında, ekonomik hayatta, politikada, insan ilişkilerinde çok hızlı bir dejenerasyon yaşanır. Çünkü Allah korkusunun olmadığı bir yaşamda herhangi bir sınır, kural yoktur. Sınırlar nefsin zevk ve hırslarına göre belirlenir. Bu dejenerasyonun doğal bir sonucu olarak aile yapısında görülen bozulmayla, toplumun temel yapısında çöküntüler kendini gösterir. Örneğin bir milletin temel unsuru olan aile yapısının bozulması toplumun tüm kesimlerine etki eder. Saygı, sevgi ve merhamet duyguları yerini kendi bencil isteklerini tercih etmeye, kendi çıkarını gözetmeye, başkalarının hakkına tecavüz etmeye bırakır. İhtiyaç içinde olanlara kimse yardım etmez, zenginler sadece kendi mallarını artırmaya çalışıp, insani değerleri tamamen gözardı ederler.

İnanan insanlardan oluşan bir toplumda ise insanlara yardım etmek, fedakarlıkta bulunmak övülen ve tavsiye edilen bir mümin ahlakıdır. Müslüman, ihtiyaç içinde olana sevdiklerinden infak eder ve bunun karşılığını da sadece Rabbinden bekler:

Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. (Fatır Suresi, 29)

Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda kimse kimsenin iyiliğini, sağlığını, rahatını, güvenliğini düşünmez. Herkes bencilce kendini düşünür; amaç daha çok para kazanmak, daha çok çıkar elde etmek, daha çok mal edinmektir. Böyle bir insan çevresinde yaşananları görmezlikten gelir. Açlık içinde olanları görünce onlara yardım etmek aklından geçmez, israf etmeye devam eder. Haksız kazanç sağladığında mağdur ettiği kişilerin farkına varır, ama bu onu yaptığı işten vazgeçirmez. İnsanlar ancak bir çıkar karşılığında birbirlerine iyi davranırlar.

Hırsızlığın, rüşvetin, intiharların, suistimallerin, sosyal adaletsizliğin kökeninde de Kuran ahlakının yaşanmaması yatmaktadır. Oysa Kuran ahlakına sahip olan kişi her durumda adaletli davranır, sürekli iyi işler yapıp, Allah'ın rızasını ve sonsuz ahiret yurdunu kazanmayı ister. Ayrıca böyle üstün bir ahlaka sahip olan insanların yaşadığı toplumda da adalet her şartta uygulanır.

İşte yaklaşmakta olan bu kutlu dönemde adaleti uygulayacak, Kuran ahlakını tüm incelikleriyle yaşayacak ve insanlara tebliğ edecek üstün ahlaklı insanlar olacaktır. Altınçağ'da tüm insanların çok büyük bir huzur, güven ve konfor içinde yaşayacakları ortamın en önemli sebeplerinden biri Müslümanların güzel ahlakıdır. Bolluk, bereket ve zenginlik çok yüksek bir seviyeye ulaşacak, ihtiyaç içinde kimse kalmayacak, hayatın her anında çok hassas bir adalet, insanlar arasında çok büyük bir eşitlik yaşanacaktır.


Altınçağ'da Adalet

Peygamber Efendimiz'in hadislerinde bildirildiğine göre Altınçağ öncesinde toplumda çok büyük bir bozulma ve adaletsizlik hüküm sürecektir. Hırsızlık, sahtekarlık, dolandırıcılık alabildiğine artacak, ihtiyaç içinde olan gözetilmeyecek, sadece çok küçük bir zümre bolluk içinde yaşayacaktır. Kuran ahlakının hakim olduğu dönemde, yani Altınçağ'da ise toplumun her kesiminde gerçek anlamda adalet, huzur ve güven dolu bir ortam olacaktır. Yaşanan bu adalet dolu ortamın bir sonucu olarak insanlar hiçbir sahtekarlığa, kötülüğe, haram fiillere de yanaşmayacaklardır. Çok büyük bir huzur ve güven sağlanacaktır. Ahir zamanda yaşanacak olan adalet dolu ortamdan hadislerde şu şekilde bahsedilmektedir:

… Yeryüzü zulüm ve işkence ile dolduğu gibi onu doğruluk ve adaletle doldurur. 18

Yeryüzü, zulüm ve işkence yerine adaletle dolacaktır. 19

… Dünya adalet ve hakların yerini bulması ile dolar... 20

Adalet o kadar bol olacak ki, zorla alınan her mal sahibine geri verildiği gibi, bir insanın başkasına ait olup da, dişinde kalmış birşey bile sahibine iade edilecektir... Yeryüzü emniyetle dolacak ve hatta birkaç kadın, yanlarında hiç erkek olmaksızın, rahatlıkla, hacca gidecektir. 21

Malı, eşit bir şekilde insanlara dağıtacaktır. Onun adaleti her yeri kaplayacak. Zulüm ve fıskla dolu olan dünya, o geldikten sonra adaletle dolup taşacaktır... Hz. Mehdi'nin zamanında, adalet o kadar bol olacak ki, zorla alınan her mal sahibine geri verildiği gibi, bir insanın başkasına ait olup da, dişinde kalmış birşey bile sahibine iade edilecektir... Yeryüzü emniyetle dolacak ve hatta birkaç kadın, yanlarında hiç erkek olmaksızın, rahatlıkla, hacca gidecektir. 22


ALLAH ADALETİ EMREDER

Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)

Yukarıdaki ayette bildirildiği gibi Allah müminlere her zaman için adaletli olmalarını emretmiştir. Kuran ahlakının hakim olduğu bir dönemde de bu nedenle adalet, inananlar tarafından tam anlamıyla yaşanacaktır. Tüm insanların her türlü imkandan faydalanması sağlanacak, isteyene istedikleri misliyle verilecek, ihtiyaç içinde olan korunup, gözetilecektir. Bu yüzden de insanlar Kuran ahlakına uymayan hiçbir davranışta bulunmayacak, haksızlık, zulüm tamamen ortadan kalkacaktır.

Altınçağ'da Kuran'daki her ayet çok büyük bir titizlikle uygulanacak, bunun sonucunda da cennet benzeri, huzur, barış ve güzellik dolu bir ortam oluşacaktır. Bu ortamda yaşayan bir Müslümanın en önemli özelliklerinden biri ise her durum ve şartta adaleti ayakta tutması, insanların adalet içinde yaşamaları için çaba sarf etmesi ve kendisinin de bu konuda hiçbir zaman taviz vermemesidir. Kuran ahlakının yaşandığı bir toplumda hayatın her anında adalet ayakta tutulacaktır. Hiçbir insanın haksızlığa uğramasına, emeğinin karşılığını almamasına, sefalet içinde yaşamasına, geçim sıkıntısı çekmesine izin verilmeyecektir. Hiçbir insandan yapabileceğinden fazlası istenmeyecek, bunun yanında her türlü kolaylık ve imkan da sağlanacaktır. Kuran'da iman eden kulların, insanlar arasında her zaman için hak ve adaletle hükmetmelerini emreden ayetlerden bazıları şu şekildedir:

Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz. (Nahl Suresi, 90)

Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor... (Nisa Suresi, 58)

Yarattıklarımızdan, hakka yöneltip-ileten ve onunla adaleti kılan (uygulayan) bir ümmet vardır. (Araf Suresi, 181)

Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır... (Maide Suresi, 8)

Günümüzde dünya üzerinde çok büyük bir adaletsizlik ve insanlar arasında eşit olmayan bir gelir dağılımı yaşanmaktadır. Açlıktan ölen çocuklar ya da tek bir ekmek için birbirlerini öldürmeye çalışan insanların görüntüsü akla hemen sosyal adaleti getirir. Dünyanın en zengin 200 kişisinin servetlerinin 2.5 milyar insanın servetine denk gelmesi, dünya üzerinde yaşanan adaletsiz sistemin en açık göstergesidir. Bu insanlar hala servetlerine servet katmakla uğraşırlarken, akıllarından bir an bile bu insanlara yardım etmek geçmemektedir. Sırf zevk ve sefahat için harcanan ya da amaçsızca yığılıp biriktirilen paralar, belki de açlıktan ölen yüzbinler için bir çıkış yolu, kurtuluş umudu olabilecekken, bu insanlardan yüz çevrilmiştir. Allah ayetlerinde yoksullara, ihtiyaç içinde olanlara yardım etmeyen bu insan karakterini şu şekilde anlatır:

Hayır; aksine, siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Mirası, sınır tanımaz (helal, haram aldırmaz) bir tarzda yiyorsunuz. Malı 'bir yığma tutkusu ve hırsıyla' seviyorsunuz. (Fecr Suresi, 17-20)

Bunlar bencillik, kendi çıkarlarını düşünme, yardımlaşma ve dayanışma duygularının yok olması gibi ahlaki bozulmaların sonuçlarıdır. Bu durumda da yine tek çözüm Kuran ahlakının toplumlarda yaygın şekilde yaşanması olacaktır. Çünkü Kuran'da tarif edilen ahlaka sahip insanlar, adil, şefkatli, merhametli, ihtiyaç içinde olana yardım eden kimselerdir ve ancak böyle bir ahlaka sahip olan insanların varlığıyla yeryüzünde adalet, bolluk ve bereketli bir hayat gerçekleşebilir.

Kuran'da insanlar arasındaki sosyal adaletin sağlanmasına yönelik tavsiyelerin bulunduğu ayetlerden bazıları şunlardır:

Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (Ali İmran Suresi, 92)

Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele. (Tevbe Suresi, 34)

Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır. (Bakara Suresi, 267)

Sadakaları açıkta verirseniz ne iyi; fakat gizleyip fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. O, günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Bakara Suresi, 271)

Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 22)

Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Ali İmran Suresi, 134)

(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (Bakara Suresi, 273)

Eğer (borçlu) zorluk içindeyse, ona elverişli bir zamana kadar süre (verin). (Borcu) Sadaka olarak bağışlamanız ise, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz. (Bakara Suresi, 280)

Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür." (İnsan Suresi, 8-9)

"İşte yetimi itip-kakan, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur." (Maun Suresi, 2-3)

Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. İçinizden, fetihten önce infak eden ve savaşanlar (başkasıyla) bir olmaz. İşte onlar, derece olarak sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, her birine en güzel olanı va'detmiştir. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Hadid Suresi, 10)

Altınçağ, Allah'ın tüm bu emirlerinin eksiksiz olarak yerine getirildiği, adaletin, fedakarlığın, yardımseverliğin en yoğun olarak yaşandığı, kutlu bir dönem olacaktır. Bu kutlu dönemde malı olan hiçbir sıkıntı duymadan ihtiyacı olana verecek, herkes birbirinin rahatını, refahını ve konforunu düşünecektir. Bu paylaşmanın sonunda herkes eşit refah seviyesine ulaşacak, açlık, sefalet gibi pek çok sorun kendiliğinden çözülecektir.


ALTINÇAĞ'DA TOPLUM YAŞANTISI VE DEVLETE SAYGI

Altınçağ'da yaşanacak olan tüm bolluk, teknolojik gelişmeler ve sanatsal güzelliklerin yanısıra toplum yaşantısı da son derece huzurlu olacaktır. Allah, iman eden ve dinine yönelen insanlara, o döneme dek görülmemiş güzellikte bir yaşam sunacaktır. Çünkü Allah Kuran'da güzellik yapan, Kuran ahlakına uyan kullarına güzellik vaat etmiştir:

Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir. Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 25-26)

İşte yukarıdaki ayette "güzellik yapan" insanlara vaat edilen "barış yurdu" Altınçağ'da tam anlamıyla yaşanacaktır. Böyle bir yaşamı sağlayan en önemli etken ise kuşkusuz Kuran ahlakının eksiksiz olarak uygulanması olacaktır.

Peki bu huzur ve sükunet ortamı nasıl sağlanacaktır?

Bilindiği gibi bir toplumda huzur ve sükunet, o toplumdaki insanların devlete ve onun tüm birimlerine gösterdikleri itaat, saygı ve güvenle sağlanabilir. Kuran'da ise "itaat" makbul bir ahlak özelliği olarak teşvik edilmektedir. Allah müslümanlara pek çok ayetiyle itaati emretmektedir. Dolayısıyla Kuran'a uyan insanların yaşadığı bir toplum hayatı aynı zamanda da, devlete itaatin ve saygının en yüksek derecede yaşandığı bir ortamdır.

Ayrıca Allah Kuran'da insanları "bozgunculuktan" da men etmiştir. Bu konuyla ilgili pek çok ayet vardır:

…Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın. (Bakara Suresi, 60)

O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez. (Bakara Suresi, 205)

Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır. (Araf Suresi, 56)

…Ölçüyü ve tartıyı tam tutun, insanların (hakları olan mallarını) eşyasını değerinden düşürüp-eksiltmeyin ve düzene (ıslaha) konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın. Bu sizin için daha hayırlıdır, eğer inanıyorsanız." "O'na iman edenleri tehdit ederek, Allah'ın yolundan alıkoymak için ve onda çarpıklık arayarak (böyle) her yolun (başını) kesip-oturmayın. Hatırlayın ki siz azınlıkta (ve güçsüz) iken O, sizi çoğalttı. Bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bakın." (Araf Suresi, 85-86)

Allah'a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar, Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi kesip-koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar; işte onlar, lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı da onlar içindir. (Rad Suresi, 25)

Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez. (Kasas Suresi, 77)

Müslümanlar Allah'ın yukarıdaki ayetlerindeki emri gereği yeryüzünde karışıklık çıkarmaktan, sıkıntılı, karmaşa dolu ortamlar yaratmaktan şiddetle kaçınırlar. Ve Kuran ahlakına uygun huzur ve sukunet dolu, itidalli, hoşgörülü, her zaman sorunları çözme arayışı içinde olan, olayları tırmandırmayan aksine her zaman uzlaştırıcı yönde olan bir tutum sergilerler.

İşte Altınçağ'da yaşanacak hayat da Kuran'ın tüm bu emirlerine uygun olarak son derece barış ve esenlik dolu olacaktır. İnsanlar devlete duydukları güven ve saygıyı, onun birimlerine itaat ederek göstereceklerdir. Polise ve diğer güvenlik güçlerine kızgın, ters davranan, zorluk çıkaran insanlar olmayacaktır. Aksine İslam ahlakını yaşayan insanlar son derece yardımsever ve hoşgörülü tutumlarıyla, güvenlik güçlerinin yanında yer alacak, onların işlerini kolaylaştıracak şekilde hareket edeceklerdir. Bu ahlaktaki insanların varlığı sayesinde dünyadan anarşi, terör, kargaşa, düşmanlık, şiddet tümüyle kalkacak, insanlar hiç görülmemiş, cennet benzeri bir ortama kavuşacaklardır. İnsanlar arasında kavgalar, bağırtılar, tartışmalar tamamen kalkacaktır. İnsanlar sokaklara rahatça çıkabilecek, gece gündüz güven içinde heryerde dolaşabileceklerdir.

Hadislerde, o dönemde hiç kan dökülmeyeceği, hiçbir karmaşa ve huzursuzluk çıkmayacağı pek çok kez vurgulanmaktadır:

Naim b. Hammad, Ebu Said el- Hudri'den tahric etti; Peygamberimiz buyurdu ki:

Zamanında uykuda olan uyandırılmaz ve bir damla kan bile akıtılmaz. 23

Zamanında ne bir kimse uykusundan uyandırılacak, ne de bir kimsenin burnu kanayacaktır. 24

Ayrıca o dönemde insanların itidalli ve itaatli davranışları sayesinde devlet yönetimi de çok rahatlayacaktır. Dünya hırsı, geçim sıkıntısı gibi konular kalktığı ve insanlara Allah korkusu telkin edildiği için, hırsızlık, dolandırıcılık gibi olaylar yaşanmayacaktır. Halk araştırmaya, doğruyu öğrenip buna göre hareket etmeye yönlendirileceği için ani infiallerin oluşması da mümkün olmayacaktır. Bu şekilde devlet, anarşi, terör, bozgunculuk, cinayet, dolandırıcılık ve bunlar gibi olaylarla uğraşmak zorunda kalmayacağı için içte ve dışta ülkenin kalkınması ve güçlenmesi için çalışabilecektir.

Altınçağ'da oluşacak olan bu mutedil, çağdaş, akılcı ve medeni İslam modeli, tüm İslam dünyasına ışık tutacaktır. Böylece asırlardır İslam'ı sarmış olan koyu taassup duvarları yıkılacak, gerçek din tüm saflığı ve sadeliğiyle yaşanacaktır. İslam ahlakını yaşayan toplumlar hem kendi içlerindeki sosyal sorunları çözecek, hem de bu sayede diğer ülkelere örnek olacaklardır.


AHİR ZAMANDA DİN ASLINA DÖNECEKTİR

Peygamberimizin hadislerinde ahir zamana yönelik bildirilen bir başka haber ise, İslam'dan uzak din anlayışının tamamen ortadan kalkışıdır. Altınçağ'da Peygamberimizden sonra gelişen bidatlarla dolu İslam anlayışı tamamen düzelecek ve din aslına dönecektir. Hadislerde bu konu ile ilgili olarak, ahir zamanda kaldırılmadık bidatın kalmayacağı ve "aynı peygamber gibi dinin icablarının yerine getirileceği" ifade edilmektedir. 25

Bilindiği gibi Peygamberimizin ve sahabelerin vefatından sonra dinin içine Kuran ile taban tabana zıt hurafeler, ibadet şekilleri sokulmuş, Resulullah adına sayısız hadisler, hükümler uydurulmuştur. Ve bunların birçoğu günümüze kadar gelmiştir. Yüzyıllar süren bu süreç içinde samimi Müslümanlar bunları elden geldiğince ayıklayarak, dinin aslını ayakta tutmaya çalıştılarsa da, bugün İslam adına ortaya atılan birçok konunun Kuran'da yerinin olmadığı açık bir gerçektir.

Hiç şüphesiz neyin dine uygun olup neyin olmadığı konusunda başvurulabilecek tek kaynak Kuran'dır. Dolayısıyla ahir zamanda dine sonradan ilave edilmiş hurafeler, Kuran ölçü alınarak, birer birer uygulamadan kaldırılacaktır. Ancak bu şekilde gerçek din ortaya çıkacaktır.

Bugün birçok kişi din olarak babalarından, dedelerinden gördükleri İslam anlayışını benimsemiş durumdadır. Bir kısım dindarlar da, din karşıtları da İslam olarak bu dini ölçü almaktadırlar. Oysa sözkonusu geleneksel din anlayışının, Kuran'daki İslam'la çelişen pek çok yönü vardır. Bu geleneksel din anlayışı, asılsız efsanelerden, sayısız batıl inanç ve törenlere kadar uzanan çok fazla ayrıntıya sahiptir. Bu geleneğin takipçilerinden din adına pek çok hikaye, kıssa, menkıbe dinlemek mümkündür. Ancak bu kişilerin ağızlarından Kuran ayetleri ve onların hikmetlerine yönelik tek kelime dahi çıkmaz. Bugün halk arasında dindar olarak bilinen pek çok insanın Kuran ayetleri konusunda oldukça bilgisiz olması, durumun çarpıklığını ortaya koymaktadır. Ne yazık ki bu kişiler Kuran'ı rehber edinmek yerine, belli bir geleneğin getirdiği kalıpları esas almaktadır. Böyle olunca da Kuran ayetleri hakkında düşünmek, onlardaki hikmetleri anlamaya çalışmak gibi bir kaygıları olmamakta, Kuran'dan uzaklaşarak ayrıntılar içinde boğulmaktadırlar. Oysa Kuran'ın gözardı edildiği bir ortamda gerçek anlamda İslam'ın bilinmesi ve yaşanması imkansızdır. Nitekim Kuran'da bildirildiğine göre, ahiret günü Peygamberimiz kendi ümmetinin "Kuran'ı terk ettiğini" söyleyecektir:

Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar." (Furkan Suresi, 30)

Kuran'ı bırakıp, ondan yüz çevirenleri ise Allah şöyle uyarmaktadır:

Sana geçmişlerin haberlerinden bir bölümünü böylece aktarıyoruz. Gerçekten, sana katımızdan bir zikir verdik. Kim bundan yüz çevirirse, şüphesiz kıyamet günü o, bir günah-yükü yüklenecektir. Onda ebedi olarak kalıcıdırlar. Bu, kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür. (Taha Suresi, 99-101)

Birçok insanın İslam'dan uzak durmasının ana sebebi dinin olduğundan çok farklı biçimde sunulmasıdır. Pek çok kişi, bu geleneğe dayalı dinin bir takım mantıksızlıklara dayalı olduğunu, sayısız çelişki içerdiğini fark edebilmekte, doğruların ortaya çıkarılmasını beklemektedir. Nitekim Allah ahir zamanda dini aslına döndürecek ve Kuran ahlakını hakim kılacaktır. O dönem geldiğinde, insanların Allah'a yakınlaşmasını, O'nun dinini yaşamasını engelleyen tüm bu çarpıklıklara son verilecek, dinin aslında olmayan, sonradan ilave edilmiş birçok hurafe, inanış ve ibadet şekilleri İslam'dan temizlenecektir.

Altınçağ'da yaşanacak çok önemli başka bir olay, dinin aslına döndürülmesinde samimi Müslümanların çabası ve gayretidir. Bu dönemde İslam alemi içindeki ihtilaflar, ayrılıklar ortadan kalkacaktır. İslam tarihinin en büyük alimlerinden biri olan Muhyiddin Arabi "Fütühat-ül Mekkiye" isimli eserinde bu konuda şu tespiti bildirmiştir:

...dini peygamberin zamanında olduğu gibi aynen uygulayacak. Yeryüzünde mezhepleri kaldıracak. Halis hakiki dinden başka hiçbir mezhep kalmayacak. 26

İçinde bulunduğumuz dönemde, Müslümanların en temel konularda bile ihtilafa düştükleri açık bir gerçektir. Kuran'da ise dinde ayrılığa düşülmemesi emredilmektedir:

İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse benden korkup-sakının. Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir. (Muminun Suresi, 52-53)

Ki onlar Kur'anı parça-parça kıldılar. (Hicr Suresi, 91)

O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir. (Şura Suresi, 13)

Bu, Allah'ın Kitabı şüphesiz hak olarak indirmesindendir. Kitap konusunda anlaşmazlığa düşenler ise uzak bir ayrılık içindedirler. (Bakara Suresi, 176)

Kuran'da, İslam'ın yaşanması çok kolay bir din olduğu, hükümlerin çok açık ve net olduğu da bildirilmektedir. Nelerin hatalı nelerin doğru olduğu, hangi davranışların cennete hangilerinin cehenneme götüreceği çok açık biçimde Kuran'da anlatılmıştır:

Kuran'da insanlar için gereken her türlü bilginin bulunduğu birçok ayette vurgulanmıştır:

… Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır. (Enam Suresi, 38)

... Biz Kitabı sana, herşeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. (Nahl Suresi, 89)

Böylece biz onu, Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme oluşturur. (Taha Suresi, 113)

Andolsun, biz bu Kur'an'da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için her bir örnekten verdik. (Zümer Suresi, 27)

Allah, Kendi koyduğu kurallar haricinde din adına hükümler icat edenleri ise şöyle uyarmaktadır:

Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. (Maide Suresi, 87)

Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Nahl Suresi, 116)

...Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır. (Enam Suresi, 140)

İslam'ın yaşanması son derece kolay bir din olduğunu Allah başka ayetlerinde şöyle bildirmiştir:

… O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir... (Hac Suresi, 78)

Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez... (Bakara Suresi, 286)

...Allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister: (Çünkü) insan zayıf olarak yaratılmıştır. (Nisa Suresi, 28)

Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. (Maide Suresi, 6)

Hz. Muhammed hakkındaki aşağıdaki ayette, peygamberin geliş amaçlarından birinin insanların üzerindeki ağır yükleri ve zincirleri indirmek olduğu belirtilmektedir:

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)

Andolsun ki Allah, mü'minlere içlerinden, kendilerinden olan bir elçi göndermekle lütufta bulunmuştur. Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler. (Al-i İmran Suresi, 164)

Gerçek din ise, yukarıdaki ayetlerde de haber verildiği gibi kolaylık üzere kuruludur. Peygamber Efendimiz de pek çok hadisinde insanlara zorluk çıkartılmaması gerektiğini belirtmiştir:

Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. 27

Allah beni ruhbaniyetle görevlendirmedi. Allah yanında dinin hayırlısı kolay tevhid yoludur. 28

Dinde aşırılıktan sakınınız. Sizden öncekiler ancak bu yüzden helak oldular. 29

Altınçağ, Allah'ın emrettiği gerçek dinin eksiksiz olarak yaşanacağı bir dönem olacaktır. Din samimi Müslümanlar tarafından aslına döndürülecektir.


SONUÇ

Kitap boyunca incelediğimiz gibi Allah, Kuran ahlakına uyan Müslümanlara cennet hayatlarında sunulacak olan güzellikleri ayetlerinde ayrıntılı olarak tarif etmiştir. Altından ırmaklar akan güzel mekanlar, pınarlar, durmaksızın akan kaynaklar, konaklar, köşkler, kıyafetler, yiyecekler, içecekler, mücevherler, güzel ahlaklarına karşılık sonsuz hayatta onlara verilecektir. Cennet Müslümanların her zaman kavuşmayı istedikleri sonsuz yaşamdır:

Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız. Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız. İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur. Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz. (Zuhruf Suresi, 70-73)

İşte Altınçağ da tüm Müslümanlara böyle güzel bir hayatın dünyada hazırlanıp sunulmasıdır. Bu dönem Peygamber Efendimiz'in müjdelediği gibi cennetin küçük bir modeli ve müjdesidir, Allah'ın müminlere bir lütfudur. Bolluğuyla, bereketiyle, insanlara sağlayacağı her türlü konforuyla ve huzur dolu ortamıyla her Müslümanın ulaşmak isteyeceği bir dönem, hayatını Allah yoluna adayan inançlı kullar için dünya hayatında çok üstün bir mükafattır. Bu güzel dönemle müjdelenmek de kuşkusuz tüm Müslümanlar için çok büyük bir şereftir.




... Sen yücesin, bize öğrettiğinden

başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen,

hüküm ve hikmet sahibi olansın.

(Bakara Suresi, 32)

No comments:

Post a Comment